Abdurrahman KOÇ


ÇOCUK DİLİ

KONUK YAZAR


ÇOCUK DİLİ

Dünya’da bilinen iki bin beş yüz kadar dil var. Her biri ayrı bir gramer, ayrı bir yapı içinde apayrı dünyalardır adeta. Ama bir dil var ki ne kadar renkleri, gramerleri, grupları ayrı olsa da aynı dili konuşur aynı heyecanı duyarlar. Buna çocuk dili denir.

Diller, elbette doğal gelişimi içinde halkların kendine has kültürleri, yaşam ve coğrafik yapılarında harmanlanmış eşsiz hazinelerdir. Ondandır derler ki “diller geometrik şekillerdir, hiç biri birinden güzel değildir. Zira hepsi güzeldir!” Bu yüzden şimdi bu tartışmaya girmeyeceğim çünkü benim için her ne kadar ana dilim önemli ise de esas bu yazımda “çocuk dilinin” yalnız benim için değil her kes için çok önemli bir yer tuttuğundan eminim.

Çocuk dili çocuğun yaşamının mihenk taşıdır. Nasıl ki bir halkın dili kendi rengini, kültürünü ve yaşam biçimini aks ediyorsa çocuk dili de onun hayallerini, zevklerini, hedeflerini ve o anki ruh halini katıksız olarak aks ettirir. Bu dilde ne bir riyakârlık, ne beklenti ne de basit çıkarlar vardır. Aksine dolu dolu insanca bir yaşamın en kısa en kestirme özeti vardır.

Onlar oyun oynar, çığlık atar, koşar, güler ve ağlarlar… Tıpkı doğadaki diğer el değmemiş canlılar muazzam yapıları ve uyumları ile nasıl insanı hayrete düşürüyor, aslında çocuğun davranışları da aynı döngüye has bir yaşam sergilemektedir.

Onlar kin gütmez, pusu kurmaz, acımasız planlar kurmaz, doğaya, yaşama zarar vermez. Onlar öldürmeyi, yok etmeyi, talan yapmayı, insanları evsiz barksız bırakmayı, yaşadığı coğrafyalardan sürgün etmeyi düşünmez. Eğer yine biz büyükler günlük yaşamda arkadaşları arasındaki ilişkilere müdahale etmesek paylaşmayı, kardeşliği ve birbirlerini korumayı bizden daha çok akıl eder ve hayatlarının bir parçası haline getirirler.

Bazen bizim bölgemizde büyükler çocukların anlaşmazlıklarına müdahale eder ve hatta aileler ölüme varabilecek kavgalara kadar işi götürür. Böyle durumlarda çoğumuz şahit olmuşuz ki daha cenazeler yerdeyken aynı çocuklar başka bir sokakta çoktan barışmış ve yeni oyunlara kendilerini kaptırmışlardır.

Çünkü çocukların dili aynıdır dediğimiz zaman aynı ruh halini “tek millet, tek devlet, tek dil” olarak gerçek anlamda onlar yaşamaktadır. Coşkuları, ütopyaları, yaşam anlayışları aynı kapıya çıkıyor; oyun oynamak, sevgi, paylaşmak, kısa cümleler kurmak, detaylara fazla girmeden hayatı resmetmek!

Ama ne acıdır ki günümüz çocukları da yaşamdaki yozlaşma gibi elektronik cihazlarla doğal olmayan bir sanal yaşamın içine gün be gün sürükleniyorlar. Bunun en büyük nedeni çarpık kentleşme, dolaysıyla oyun sahalarının daralması ve birbirlerinden ayrı düşen apartmanlarda saksıda yetişir gibi evlere hapis olmalarıdır.

Dolaysıyla özellikle belediyeler bu sorunu ciddiye almalıdır. Bu sorun en az elektrik, su, doğal gaz ve alt yapı kadar önemlidir. Şehir planlarında birkaç sokağın kesiştiği yerlere parklar yapmalı ya da bir sokağı trafiğe kapatıp oyun için olanaklar sağlamalıdır.

Bu gidişle evlerdeki çiçekler solacak ve gelecekte nasıl bir nesil ile karşılaşacağımızı kimse kestiremeyecek.

Cemal Süreya bir şiirinde çocuklara olan hayranlığını ve sevgisini “bir okulun önünden geçiyordum, kuş cıvıltıları duydum!” dizeleri hayalden başka bir şey olmayacak bu gidişle.  Şairin önem verdiği çocuk cıvıltıları kuş cıvıltılarından pek farklı değildir, yeter ki o sesi dikkatlice dinleyelim!

Esen kalın.