Muş Alparslan Üniversitesi ev sahipliğinde 28-29 Haziran tarihlerinde düzenlenen "11. Tarih Yazımı Çalıştayı"nın sonuç raporu yayınlandı
'11. TARİH YAZIMI ÇALIŞTAYI'NIN SONUÇ RAPORU YAYINLANDI
Muş Alparslan Üniversitesi ev sahipliğinde 28-29 Haziran tarihlerinde düzenlenen "11. Tarih Yazımı Çalıştayı"nın sonuç raporu yayınlandı
Muş Alparslan Üniversitesi ev sahipliğinde ve tarihyazimi.org katkılarıyla düzenlenen 11. Tarih Yazımı Çalıştayı’nın sonuç raporu yayınlandı.
25-29 Haziran tarihlerinde düzenlenen çalıştayda, tarih bilimine dair önemli konular ele alınarak katılımcılar arasında yoğun bilgi alışverişi sağlandı. Çalıştayın birinci oturumunda, Prof. Dr. Teyfur Erdoğdu, Prof. Dr. Yunus Koç moderatörlüğünde “Bir Tarihçi Tarih Felsefesine Neden İhtiyaç Duyar?” konusunu ele aldı. Öğleden sonra gerçekleştirilen ikinci oturumda ise Prof. Dr. İbrahim Şirin, Prof. Dr. Haldun Eroğlu moderatörlüğünde “Mevcut Programlarda Tarih Felsefesine İlişkin Derslerin Durumu” konusunu tartıştı.
Üçüncü oturumda, “Bir Bilim Olarak Tarihin Temellendirilmesi Sorunu” konusu Prof. Dr. Hasan Aydın tarafından Prof. Dr. Serkan Yazıcı moderatörlüğünde masaya yatırıldı. Dördüncü ve son oturumda ise Doç. Dr. Arzu İbisi Temelli, Prof. Dr. Yüksel Çelik moderatörlüğünde “Tarih Felsefesi Açısından Tarihin Durumu Nedir?” konusunu ele aldı.
Çalıştayın ikinci gününde gerçekleşen beşinci oturumda da, Prof. Dr. Kubilay Aysevener, “Çağdaş Tarih Felsefesi Açısından Tarihin Durumu Nedir?” başlıklı konuşmasını Prof. Dr. Ahmet Özcan moderatörlüğünde gerçekleştirdi. Bu oturumda, modern tarih felsefesinin tarih bilimi üzerindeki etkileri ve günümüzdeki durumu detaylı bir şekilde tartışıldı.
Altıncı Oturumda ise Dr. Öğr. Üyesi Güçlü Ateşoğlu, “Klasik Alman Felsefesinde Tarih Kavrayışı” konulu konuşmasını Prof. Dr. Yahya Kemal Taştan moderatörlüğünde yaptı. Bu oturumda, klasik Alman felsefesinin tarih anlayışı ve bu anlayışın tarih bilimi üzerindeki yansımaları ele alındı.
2 gün süren çalıştayda konuşmalar ve müzakereler sonunda şu tespit, görüş ve öneriler ön plana çıktı: “1. Türkiye’de tarih alanı uzun yıllardır çeşitli sebeplerden kaynaklı olarak kuram ve felsefi yaklaşımlar bakımından kuraklaşmış, son 30 yıldır özellikle Türkçe literatürde yayınlanan çok sayıda önemli çeviri ve az sayıdaki telif eserlerle yavaş yavaş zenginleşmeye başlamıştır.
2. Tarihçiler için genelde felsefe özelde ise tarih felsefesi, tarihin ontolojisi, epistemolojisi ve metafiziğini anlamak, ilgili konularda düşünce üretmek açısından oldukça önem arz etmektedir. Bu durum tarihçilik eğitimini de olumlu etkileyeceği için buna maruz kalan tarihçilerin daha zengin eserler vermesine katkı sunabilecektir.
3. Türkiye’de tarih bölümlerinin lisans-yüksek lisans ve doktora programlarında yer verilen tarih felsefesi ve benzeri derslerin, en başta hakim olan tarihçiliği gözden geçirme, çözümleme, sorunları tespit etme, çözüm önerileri getirme açısından yararlı olacağı anlaşılmaktadır. Bu derslerin tarihin metodolojisi ve sorunlarını bilen felsefeciler ya da felsefe formasyonu edinmiş tarihçiler tarafından verimli biçimde işlenmesi mümkün olabilecektir.
4. Genel kabulün aksine tarih felsefesi derslerinin tek bir içerik akışı ve belli bir formu yoktur. Bu derslerin bir felsefe formasyonuna sahip biri tarafından felsefe tarihinde tarih kavramının çeşitli biçimlerde ele alınışı yanında tarihin ontolojik, epistemolojik ya da metafizik alanlarda çeşitli yönleriyle tartışılması biçiminde de yapılandırılması mümkündür.
5. Tarih felsefesi çalışan felsefecilerin tarihin metodolojisi ve tarihçinin sorunları üzerine bilgi sahip olmaları gerçekçi soruşturmalar/araştırmalar yürütmeleri adına önem arz ederken bu alanda çalışan tarihçinin de ana hatlarıyla felsefe tarihini bilmesi ve bir felsefi sorgulama yapabilecek formasyona sahip olması beklenir.
6. Tarih felsefesi her ne kadar tarih ve felsefe alanlarının kesişim kümesi gibi görülse de aslolan tarih felsefesinin interdisipliner bir alan olduğudur. Buna rağmen Türkiye’de bazı tarihçilerin tarih felsefesinde uzmanlaşmalarının önündeki önemli engellerden biri tarih felsefesi alanının felsefe temel bilim alanı altında tanımlanmış olmasıdır. Sadece felsefe formasyonu ve uzmanlığına sahip bir jürinin genelde felsefe tarihi çerçevesinde değerlendirmesiyle gerçekleşen doçentlik sınavlarında bir tarihçinin tarih felsefesinde akademik kariyer inşa etmesinin hemen hemen imkânsız olduğu söylenebilir. Bu durum akademik anlamda tarih felsefesini en baştan felsefecilere terk etmek anlamı taşımaktadır. Doçentlik başvurularında tarih felsefesi alanının tarihçilere de açılması ve tarihçilerin bu alanda da akademik bir kariyer inşa etme olanağına kavuşmaları belki tarih felsefesinin bağımsız bir alan olarak tanımlanmasıyla mümkün olabilir. Bu gelişme, tarihçilerin de akademik faaliyet gösterdikleri tarih felsefesi alanını zenginleştireceği gibi Türkiye’de tarihçilerin bu alana yönelik ilgi duymalarına katkı sunabilir. Bu durum tarih felsefesi alanını daha bağımsız kılarken, Türk tarihçilerinin felsefeyle ilişkisini güçlendirebilir.”
