Dünya geneli yaşanan korona virüs salgınına örnekler veren Muş Alparslan Üniversitesi, (MŞÜ) Afet Yönetim, Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğretim İskender Dölek, ?Biyolojik Afetler ve Afet Okuryazarlığı´ konusunu ele aldı.
2019 yılının son günlerinde başlayıp halen devam eden, küresel salgın, bireysel sorgulamaları öne çıkardığı gibi toplumsal anlamda yaşam tarzlarıyla birlikte bazı kavramları yeniden gözden geçirmenin gerektiğini ifade eden Dölek, şunları söyledi: ?Baştan beri ifade ettiğim şey bu salgının ?biyolojik bir afet? olduğu ve tek başına sadece sağlık çalışanlarına, güvenlik birimlerine birkaç gönüllü kuruluş ve kişilere yüklenemeyeceğidir.
Modern afet yönetimi yaklaşımıyla değerlendirilmesi gereken bu süreç bazı aksamalar olsa da yine de çok iyi yönetilmektedir. Bugün gelişmiş olarak tanımladığımız, yüksek yaşam standartlarına imrendiğimiz birçok ülkenin içerisinde olduğu koşulları görüldüğünde, şükür etmemiz için bir çok nedene sahip olduğumuzu söyleyebilirim.
Ancak bilimsel olarak değerlendirdiğimizde, yaşamınız boyunca çok nadir olarak karşılaşabileceğimiz bir exterm olayla karşı karşıyayız. Bir insan yaşamı boyunca böyle bir olayla karşılaşır ki. Bilimselliğin gereği benzer durumların tekrar yaşanmaması, yaşandığında da hazırlıksız yakalanmamak için bu ekstrem olaydan çıkarılabilecek bütün dersleri almamız gerekmektedir.
Bu süreçte gözden geçirmemiz gereken önemli kavramlardan biri de ?afet okuryazarlığıdır?.
Bir afetin doğru yönetilebilerek başarıya ulaşılabilmesi için paydaşlarının üzerine düşeni en üst seviyede yerine getirmesi gerekir. Afet yönetiminin başarıya ulaşabilmesi için geniş katılımlı bir yapıya sahip olması, tabana yayılması oldukça önemlidir. Yaşadığımız sürecin başından beri dikkat çeken hususlardan biri alınan önlem çalışmalarına yönelik sayısı gittikçe azalıyor olsa da direnen bir grubun olmasıdır. Bu direncin oluşmasında farklı nedenler olsa da önemli etkenlerden birinin afet algısıyla ilgili olduğunu düşünmekteyim.
Tehlikenin boyutu ya tam olarak anlaşılamamakta, ya da muhataplar tarafından tam olarak anlatılamamaktadır. Bu durum bir yerlerde bir şeylerin eksik olduğunu göstermektedir. Burada da eksik olan şeylerden birinin de ?afet okuryazar? insan sayımızın azlığı ile ilgili olduğunu düşünmekteyim.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde okuması yazması olan, öğrenim görmüş kimse olarak tanımlanan okuryazarlık terimi günümüzde boyut ve kapsam değiştirmiş şekilde karşımıza çıkmaktadır. 1950´li yıllara kadar okuryazar kavramı alfabe okuryazarlığı ile eş değer tutulmuştur. Alfabede bulunan harfleri tanıyıp okuyabilen veya bu harfleri kullanarak anlamlı kelime ya da cümle yazabilen kişiler okuryazar olarak tanımlanmaktaydı. 1978 yılındaki UNESCO genel konferansı bugün de kullanılan fonksiyonel okuryazarlık tanımını kabul etmiştir. Tanımda bir kişinin, işlevsel olarak okuryazar olduğu, grubunun ve toplumunun etkili bir şekilde çalışması için okumayı, yazmayı ve hesap yapmayı, hem kendisinin hem de toplumunun gelişimi için kullanmaya devam etmesi ile anlaşılacağı ifade edilmiştir. 1980´lerin sonlarında, okuryazarlığın tanımları küreselleşmenin taleplerini, yeni teknolojileri ve diğer bilgi işlem medyasını da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. 1987 yılında sanayileşmiş ülkelerdeki okuryazarlık ile ilgili yapılan Toronto Seminerinde okuryazarlığın okuma yazma ve hesaplamadan daha fazlası olduğu ifade edilmiştir.
Gelişen teknoloji ile birlikte ortaya çıkan talepler temel okuryazarlığa sahip olabilmek için gerekli bilgi, yetenek ve anlama seviyelerini yükseltmiş oldu. Dahası okuryazarlığın kavramsal yanları yıllarca anlaşıldı ama resmi veya uluslararası tanımlarda yer bulamadı. Okuryazarlığın tanımları geliştikçe uluslararası kuruluşlar tarafından bir takım teknik yeteneklerden, ekonomik gelişme için insan kaynakları yeteneklerine, sosyokültürel ve politik değişimlere bağlı olarak okuryazarlık anlayışları geliştirilmeye başlanmıştır. Yaşam boyu öğrenme, konuşma, bilgi ve haberleşme teknolojileri okuryazarlık bilincinin gelişmesini sağlamıştır.
Afetler insanların etkisi ile olabildiği gibi insan etkisi olmadan şiddetine, süresine, meydana geldiği yere ve nüfusa göre değişen oranlarda can ve mal kaybına neden olan olaylardır. Bu olaylara karşı insanoğlunun vereceği tepki düzeyi, afetlere bakış açısına göre değişecektir. Afetlere bakış açısı insanların afet okuryazarlık seviyeleri ile yakından ilgilidir. Literatürde henüz yerini almasa da afet okuryazarlığı gelecekte yaygınlaşacak okuryazarlıklardan biri olacağı düşünülmektedir. Herhangi bir afete karşı tepki verebilmek için bireyin öncelikle o afet hakkında bilgi sahibi olması gerekmektedir.
Bireylerin sahip olduğu bilgilerini hem kendine hem de çevresindekilere katkı sağlayacak şekilde olumlu tutumlara ve davranışlara dönüştürmesi beklenmektedir. Afet okuryazarlığı en temel anlamda bireyin hayatta kalması için afetler karşısında tepki göstermesini, analiz ve değerlendirme yapmasını sağlayacak bilgi, tutum ve davranış gibi çeşitli yetenek ve becerilerinin bir bileşimi olarak tanımlanabilir.
Afet okuryazarlığı bireyin afetin önlenmesi, afete hazırlık ve müdahale ile afet sonrası iyileştirme faaliyetleri bağlamında doğru kararlar vermesini ve kurallara uymasını sağlayacak bilgi, tutum ve davranışlara sahip olmasıdır. Afet okuryazarlığı vatandaş olarak bireyin bir A afet problemini ayrıntılı bir şekilde anlaması, analiz, sentez, değerlendirme aşamalarından geçirmesi, sonunda sağlıklı ve bilinçli kararlar verme sürecidir. Afet okuryazarı öğrencilerin yetişebilmesi için öğretmenlerimize büyük görevler düşmektedir. Afet okuryazar öğrencilerin yetişebilmesi afet okuryazarı olan öğretmenlere bağlıdır. Bu durumda öğretmen adaylarına afet okuryazarlığı farkındalığının verilmesi gerekmektedir. Afet okuryazarı olması beklenen geleceğin öğretmenlerinin yeni neslin bilgili, bilinçli ve aktif birer afet okuryazarı olmalarına ve dolayısıyla afet yıkımlarının azaltılmasına büyük katkı sağlayacağını düşünmekteyiz. Afetler hem sosyal bilimler hem de fen bilimlerinin ortak ilgi alanına girdiği için disiplinler arası bir özelliğe sahiptir. Bu nedenle ilkokul ve ortaokul kademesinde sınıf eğitimi, fen bilgisi ve sosyal bilgiler öğretiminin konu kapsamı ve kazanımları afetlerle ilintilidir. Bu kazanımların bilişsel ve teorik ağırlıkta olmasının afet okuryazarlığına sınırlı düzeyde bir katkı sağladığı düşünülmektedir. Ayrıca liselere ve üniversiteye giriş için yapılan bilişsel ağırlıklı sınavların varlığı, öğretmen ve öğretmen adaylarına verilen afet eğitimindeki yetersizlikler, afet okuryazarlığının işlevsel hale getirilememesi ve hayata dönük uygulamalarla desteklenmemesi gibi sorunları ortaya çıkarmaktadır.?