Tarih: 01.08.2021 18:01

DÖLEK, “DERE YATAĞINI KİMSEYE KAPTIRMAZ”

Facebook Twitter Linked-in

DÖLEK, “DERE YATAĞINI KİMSEYE KAPTIRMAZ”

Muş Alparslan Üniversitesi Afet Yönetim Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğretim üyesi İskender Dölek, özelikle Karadeniz bölgesinde yaşanan seller ile ilgili olarak açıklamalarda bulundu.

 

Muş Alparslan Üniversitesi Afet Yönetim Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğretim üyesi İskender Dölek, son zamanlarda özelikle Karadeniz bölgesinde yaşanan sel olaylarına dair açıklamalarda bulunarak bu tür sel ve taşkınların oluşmasının en önemli nedenlerinin küresel ısınma ve çarpık kentleşme olduğuna dikkat çekerek ormanlık alanların tarıma ve yerleşime açılmaması gerektiğini vurguladı. 

Dölek, yapmış olduğu açıklamada Afetlerle mücadele etmek yerine afetlerle yaşamayı öğrenmemiz gerektiğine dikkat çekerek Sel ve taşkın gibi olayların kendi doğal döngülerinde gerçekleştiğini söyleyerek olayın kendisinin değil sonuçlarının afet olduğunu söyledi.

Dölek, Bu tür olayların doğal olduğunu doğal olmayan şeyin dere yataklarına insanlar tarafından yapılan yapılar olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “Olağan yaşantımızı kesintiye uğratan can ve mal kayıplarına neden olarak ekonomik bir tehdite dönüşen Afetlerle mücadele etmek yerine afetlerle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Sel ve taşkın gibi olaylar kendi doğal döngüleri içerinde gerçekleşen olaylardır. Doğada yapmaları gereken süreci gerçekleştirilirler. Magmadaki enerjiye bağlı olarak yükselen yerkabuğu dış kuvvetler olarak ifade ettiğimiz süreçler tarafından işlenir deniz seviyesine kadar alçaltılmaya çalışılır. Bu nedenle olayın kendisi değil sonuçları afete dönüşür.  Derenin taşması, toprağın kayması, depremin meydan gelmesi normaldir. Normal olmayan şey taşan dere yatağı içerinde insan ve insan ait yapıların bulunmasıdır. Bu nedenle doğayla olan ilişkimizi ve doğal süreçlere bakış açımızı gözden geçirmemiz gerekir

Sanayi devrimi ile başlayan süreçle birlikte oluşan ekonomik düzen insanoğlunu daha fazla üretmeye, daha fazla tüketmeye zorladı. Bu süreç insan ve doğa arasındaki ilişkiyi farklı bir boyuta taşıdı. İnsan etkinlikleri sonucu atmosfere salınan gazlar Küresel ısınma olarak adlandırdığımız süreci oluşturdu. Daha doğrusu kendi doğal dengesi içerinde daha yavaş gerçekleşecek bir süreci hızlandırdı ve öne çekti. Daha uzun bir sürede yaşanacak olaylar şimdi daha kısa sürede ve daha büyük şiddette yaşanmaya başladı. Bütün bu sürece insan etkinlikleri de dahil olunca yaşananlar kaçınılmaz bir sona dönüştü.” Dedi.

“DENİZ SUYU 100-150 YILLIK SÜREÇTE YAKLAŞIK 1 DERECEYE YAKIN ISINIYOR”

Dölek küresel ısınmayla birlikte yazın yağması beklenen yağışın miktarının ve şiddetinin arttığını bu duruma birde çarpık kentleşme ve yanlış uygulamalarda eknince sel ve taşkınların kaçınılmaz olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi: “Karadeniz’de yaşanan sellerden sonra bölgede özellikle kıyı kesimlerinde Giresun, Tirebolu Trabzon ve Kürtünde incelemelerde bulunduk. Dronla çekimler yaptık. Denizin büyük bölümünün taşınan toprakla birlikte adeta çamurla kaplandığını, yamaçlarda çok sayıda kütle hareketinin meydan geldiğini gözlemlendik. Küresel ısınma sonucunda kuraklık, yağış gibi doğal süreçlerin şiddetinin zaten artması bekleniyordu. Yanlış arazi kullanımı, çarpık kentleşme, gibi olaylarla birlikte diğer süreçler Karadeniz de yaşanan olayların hazırlayıcısıydı. Deniz suyu 100-150 yıllık süreçte yaklaşık 1 dereceye yakın ısınıyor. Bu durumun buharlaşma ile havaya geçen nemi artırıyor. Buna ilaveten kentleşme ile yerleşim alanlarının betonlarla kaplanması şehirlerdeki ısı adalarını oluşturuyor. Bunların da yağış şiddetini artıran başka bir unsur meydana getiriyor. Küresel ısınmadan dolayı yazın yağması beklenen yağışların miktarının ve şiddetinin arttığını bu durumunda çarpık kentleşme ve diğer yanlış uygulamalarla birleşerek Karadeniz’deki sel ve taşkınların afete dönüşmesine neden oluyor.” dedi.

“ÜLKEMİZDE YAŞANAN SEL VE TAŞKINLARIN SAYISINDA BİR ARTIŞI SÖZ KONUSU”

Dölek açıklamasının sonunda ise, şehirlerin 50-100 hatta 500 yıllık taşkın debilerinin göz önüne alınması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi: “Bu tür durumlar eskiye göre daha sık yaşanabilecek. 1990 yılından sonra zaten ülkemizde yaşanan sel ve taşkınların sayısında bir artışı söz konusu. Afetlerle Mücadele etmek yerine onlarla yaşamayı öğrenmek gerekir. Bu amaçla şehirlerin planlanmasın da 50-100 hatta 500 yıllık taşkın debilerinin göz önüne alınması gerekir. Şehir ve bölge planlamalarında kabul edilen planlara sadık kalınması gerekir. Ormanlık alanların hiçbir şekilde ne tarıma nede yerleşmeye açılmaması gerekir. Yapılaşmaya ruhsat verenlerin aynı zamanda iyileştirme çalışmalarında da sorumlu olması gerekir. Ülkemizde şehirleri değişen süreçlere göre planlanması ve dönüştürülmesi gerekir. Şehir içlerinde özellikle taşkın olabilecek alanlarda kum torbalarının bulundurulması gerekir. Şehir içindeki derelerin üstlerinin örtülmemesinin, kritik dönmelerde dere yataklarının temizlenmesini, dere yataklarının hiçbir şekilde daraltılmaması gerekir. Özellikle derelerin taşkın alanlarında yerleşmelerin engellenmesi bu alanların rekreasyon alanı olarak değerlendirilmesi gerekir. Teknolojik olarak ne kadar ileri olursak olalım doğa ile gireceğimiz savaş peşinen kaybedeceğimiz bir savaştır. Onunla uyum içerinde yaşamamayı öğrenmeliyiz. Eskilerin dediği gibi “Dere yatağını kimseye kaptırmaz” şeklinde konuştu.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —