Devleti yönetenler hep ileriye gittiğimizi ve gelişip zenginleştiğimizi söylerler. Geriye gittiğimizi, en azından şu konularda ileri, şu konularda da geriye gittik diyeni maalesef hiç görmedik, göremedik. Her kesin ve her kesimin sorduğu soru şu; Türkiye nereye gidiyor?
“Bu ülke düzelmez artık” diyenlere hak verenlerin sayısı her geçen gün biraz daha artıyor. Umutsuzluğa kapılanların da... Ama yine de gidişattan memnun olanların sayısı galiba memnun olmayanlardan fazla. Yoksa işler nasıl bu şekilde devam edebilir ki!.
Bunu görmek ve anlamak aslında çok kolay! Ortalama zekâ seviyesindeki her insan, en azından aklını kullanabilen, azıcık gözlem yapabilen ve etrafına bakabilen hemen hemen herkes bunu anlayabilir ve görebilir.
Öncelikle adalet mekanizmasının tarafsız ve adil işlediğine inanıyor, yargıya güveniyor ve en büyük güvence olarak görüyor muyuz?
Olayları değerlendirirken Irkçılık, kavmiyetçilik, aşiretçilik, mezhepçilik, cemaatçilik, particilik yapılıyor mu?
Adam kayırma, dayı bulma, partili olma, particilik, cemaatçilik, akrabacılık, hemşericilik, arkadaşlık, yakınlık ve dostluk tercihlerde öne geçiyor mu?
Resmi ve sivil alanda iş ehline veriliyor mu?
Ahlaksızlık, fuhuş, içki, kumar, her türlü zararlı alışkanlık ve bağımlılıklar azalıyor mu?
Sonuç olarak sözde Müslümanlık değil, özde Müslümanlık yaşanıyor mu? diye sormanız yeterli…
Kurum ve kuruluşları yozlaşmış, hukuk sistemine güven azalmış, ekonomisi ümit vaat etmeyen bir devletin yönetimi kimde olursa olsun, sonuçta bu durumdan zarar görecek olan sadece halktır.
Siyasal ve toplumsal yozlaşma, yalan, iki yüzlülük, dedikodu, gıybet, iftira, birbirinin aleyhine gitme, ayak kaydırma, kuyu kazma, yetkiyi ve gücü ele geçirince yasa ve hukuk tanımama bu topraklar üzerinde hızla sonunu hazırlarken nasıl bu kadar duyarsız olunabilir ki!. Olunuyor işte... Bir çuval arpayı taksim edemeyenlerin makam ve mevki sahibi olması için her türlü oyunun oynandığı, etik değerlerin çiğnendiği yerlerde, aklı başında olan insanların zaten işi ne!...
Ama gelinen noktada bozuk düzenden beslenenlerin sayısı o kadar çok ki ve bunlar o kadar güçlü konuma geldiler ki işimiz gerçekten çok zor. Nerede nasıl ve hangi makamda karşınıza çıkacakları belli değil. Sonuçta “yapanın yanına kar kaldığı” bir sistem oluşturuldu. Hesap vermesi gerekenler hesap vermiyor. Bırakın hesap vermeyi baş tacı ediliyor. “Yalakalık” yapabilmek çarkın parçası olmak için yeterli. Bozuk ve çarpık düzeni korumak için farklı kesimler farklı tabular yaratmışlar. Tabuların arkasına saklanarak haksız ve hukuksuz işler yapılıyor. Değerlerimiz ise maalesef kalkan olarak kullanılıyor…
Mehmet Akif Ersoy`a " Bu Ülke Ne Zaman Düzelir ?" diye sormuşlar.
"Cuma Namazına Gelen Cemaat, Sabah Namazına da Geldiğinde " demiş.
Bu işler düzelir mi?
“Düzelmez” demeye dilim varmıyor. Umudumu yitirmek de istemiyorum.
Nazım Ustanın dizelerine sığınıyorum.
“Umuda bir kurşun sıksa ölüm,
Unutma, umuda kurşun işlemez gülüm!” Demek geliyor içimden...