İnsanoğlunun olduğu her yerde en doyulmaz güzellikler de vardır, en tahammül edilmez çirkinlikler de. Ancak insanın en fazla çirkinleştiği yerlerden birisi siyaset alanıdır.
Son yıllarda siyaset o kadar çirkinleşti ki; artık siyaset yazasım bile gelmiyor. Resmen birileri çadır tiyatrosu oynuyor. Şebeklik aldı başını gitti. Böyle bir ortamda siyaset yazsak ne olacak, yazmasak ne olacak!
Siyaset dilinin insanları tahrik edici olduğu uyarısı hemen hemen her kesimden geliyor, fakat dikkate alan yok. Hâlbuki siyasette dil düzelirse, toplumun da birbirine karşı kullandığı dil daha seviyeli ve saygılı olur diye düşünüyorum.
Nedendir bilinmez ama son yıllarda Muş’ta karşılıklı bir güvensizlik almış başını gidiyor. Bu çağın en büyük hastalıklarından birisi ‘Güvensizliktir’. Evde, işyerinde, kurumlarda ve toplumda kimse kimseye güvenemez ve dertleşemez duruma gelmiş.
Güvensizlik, samimiyetsizlik hâkim olmuş. Dedikodular, iftiralar ve hakaretler havada uçuşuyor. Ve ne hazindir ki, çözülmeyen bu derin dedikodu ve sorunların sebep olduğu bireysel kavgalar ortamı hızla geriyor, gerdiği gibi de halkı ve toplumu da kutuplaşmaya götürüyor. Durum böyle olunca da, dedikodular patlak verip hat safhaya ulaşabiliyor.
Bunca dedikodu, iftira ve güvensizlik ortamında ortaya çıkan “çirkin siyasetçiler” de bu kötü tablonun tuzu biberi oldu adeta. Bunlardan çirkin propagandalar duymaya başladık. Seçmen olarak bizler siyasetçiler arasında saygılı ve seviyeli çekişme beklerken, çirkinleşen siyasetçilerden yalan, iftira ve dedikodu duyunca yaşadığımız hayal kırıklığını tarif bile edemem.
Yalan söylemek, çirkin siyasetçilerin alışkanlığı değil, yöntemi olmuş. İyiye ulaşmak için kötüyü kullanmak deformasyondur, toplumun yararına değil zararınadır. Çünkü çirkinliğe, düzeysizliğe alışmış bir toplum ahlaksızlığı paylaşan bir toplumdur.
Kaldı ki, siyasetçiler o çirkinlikleri kamunun değil, kendi menfaati için yapmaktadır. Çirkinleşen siyasetçiler her şeyden önce siyaset aracılığıyla kudret kazanacağını bildiği için siyasete girmiştir. Etrafında her dediğini emir telakki eden birileri vardır, bazıları başkanlarına ve partilerine aşkla hizmet etseler bile, diğerleri kişisel ikbal peşindedirler.
Muş’ta yaşanan veya yaşatılmak istenilen dedikodular ile çekememezliklerin ana nedeninin insanların iletişim eksikliği ile birbirlerine karşı samimiyetsizliğinden kaynaklandığını bilmeyen yoktur.
Hâlbuki hepimiz memleketimizi çok severiz, toz kondurmayız... Hele birileri bir şey söylese; taşına, toprağına, havasına, suyuna biri laf etsin, bin pişman ederiz. Fakat insanlarına gelince pek birbirimizden hoşlanmayız, hoşlanmışız gibi görünsek de, her şey yalan, yanlış ve menfaat olmuş. Maalesef bugünlerde bu hali yaşıyoruz.
Toplumu yönetenler yönettiklerinin sorunlarını görmezden gelirse, esnafı, memuru, emeklisi, köylüsü, çiftçisi (v.s) fikirlerini, önerilerini dikkate almaz ve istişare noktasında değer vermezse, oturup bir abi, bir kardeş gibi dertleşip sorunlarına çare aramazsa, çözüm bulmazsa, " Kim kime güvenecek!.. Nerde olursa olsun fark etmiyor, güvenin olmadığı yerlerde huzur da bulunmaz. Aramak nafiledir. Bugün olduğu gibi!
Unutmayalım ki, huzur ve mutluluğun kaynağı karşılıklı saygı ve sevgidir. Huzur ve güvenin olmadığı bir yerde büyük bir sosyal çöküntü yaşanır. Kırgınlık, dargınlık, kin ve nefretin yerine sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü, dostluk ve kardeşliği hâkim kılmalıyız…