Bedrettin KELEŞTEMUR


DEĞİŞMEK (DÖRTLÜKLER)

FİKİR BAHÇESİ


DEĞİŞMEK (DÖRTLÜKLER)

Bedrettin KELEŞTİMUR

DEĞİŞİM

Ezberleri bozacak değişime,

Fedakarane vefalı dost ister

Yüreğini serecek erişime

Sadıkâne vuslat yolcusu ister

Nerede Yunusların gönül dili?

Safiyane bir duruş, ihlas ister

Hayata dokunmayan karışıma,

Ârifane sağduyu çağrısı ister

 

DEĞİŞMEYEN TAASSUP

Babanın mirasını kendi varisleri yer

Siyaset ikbalini ilham perileri yer

Bir devri daim dünya sahneler değişmekte

Değişmeyen taassup, kendi kendisini yer

 

DEĞİŞMEK

Hayır iste, nimet akıbete delil

Değişmek, doğru yolda sana vekil

Erdemli insanla, toplum yükselir

Ruhunu besleyen vicdanla akıl

Bedri, kalmasın önünde bir çakıl

 

DEĞİŞTİ

Değişti, dünyanın hali değişti!

Rengi, çizgisi, deseni değişti…

Sözü, sohbeti, manası, halveti;

Değişti; arzın, gidişi değişti!

 

DİK DUR

Dik dur, eğilme

Sözün söyle ercesine

Kahramanlar, ‘yalnız kurttur’

Hak birdir, sevda bizim yolumuz

Yol çetin, aşılmaz olsa da;

Dağları delecek feryadın olsun!

Çileye tebessüm eder, geçeriz

“Zayıf bizim gönlümüzde güçlüdür”

Ezcümle, Yâ Hâk deiz

 

DİNLE EY CAN

Dinle ey can, dışındaki âlemi

Bak gör, nasıl inler gönül kalemi!

Sükûtunla çığlıkları emzirir

Huzur verir, kâmil insan kelâmı

Dinlemeyen de, ‘anlama özürlü’

İnsana zarardır, ‘yarım okurlu’

Sanır, kendinden gayrisi kusurlu

Vicdanlara tesir etmez kelâmı!

Dinlemek, can kulağıyla dinlemek

Sabrı, sükûtu, çileyi dinlemek

Hayra duçar, akıbeti dinlemek

Canlara müştak tevazu kelâmı

 

DEĞİŞMEZ Mİ?

Hangi rengine baksan dünyanın

Ne alı, ne yeşili, ne de moru

Toprak kokar havası da, suyu da;

Beynimi kemirir garip bir soru?

Değişmez mi meşrebi de, huyu da!

 

ÇORAKLAŞAN GÖNÜL

Bütün sinirleri alınmış, 

Bütün değerleri çalınmış, 

Köklerinden koparılmış… 

Bir garabet! 

Kendi içinde zafiyet, 

Yaşam eserleri ölmüş; 

Çoraklaşan gönül 

Veya çoraklaşan toprak misali

 

ÇÖLLEŞEN GÖNLÜMÜZ

Toprak gibi gönüllerde çölleşir

Aşksız dünya harap, gönüller harap

Toprak rahmet bekler, bereket için

Gönülsüz gözlere düşermiş serap

Düşlerim, dağlar ötesi düşlerim

Düşerse yerlere yanar ağlarım 

 

ÇÖZMEYE GELDİM

Ey gönül bil çözmeye geldim seni

Yaratan ne güzel çizmiş deseni

Sözler usül usul anlatır seni 

Fikir ilmeği dokur nesirlere 

 

DEĞİŞTİ

Ülkemin rengi, boyası değişti!

Göç dalga dalga yüreksize konak!

Örfüm, âdetim, töresi değişti!

Ey ülkem, ‘vefasıza’ tutma çanak

Vefa; topraktır, vatandır, bayraktır

Aynı hisleri paylaşan millettir

 

SEHER VAKTİ TEFEKKÜRÜ

Kâh seher vaktinin esintisi

Kâh akşam vaktinin yorgunluğu

Bir minval etrafında döner zaman

Kâh zamanın sükûta erişi

Kâh için için çağlayışı

Bitişi vahy alan arının balın

Hâlimize bakarak meleğin ağlayışı 

İçindeyiz meçhule giden yolun

 

YAĞMURLA GELEN

Yağmurla gelen sonbahar coşkusu

Serin rüzgârların ince nağmesi,

Bu toprağın vatan kokan türküsü,

Buram buram aşktır, bir büyük sevda...

Deli gönül derler, sevda adına...

Çorak gönüllere rahmet muştusu

 

KÖRDÜĞÜMLER

Eskisi gibi artık çağlamıyor

His yağmuru altında ağlamıyor

Çağrılarım, ağrılı yüreklerde

Sancılar, iki gönlü bağlamıyor

Neden, niçin bütün bu kördüğümler

Bir türlü çözülmüyor, çözülmüyor

 

ÜŞÜYORUM…

Üşüyorum bu şehirde artık ben

Suallerim bana geri dönüyor

Sönüyor lambaları sokakların

Perdeler çekilmiş, titrer yalnızlık

Sıkıntılara uyanıyor yüreğim

Yorgunluğu üzerinde nefesler

Sessizce anıları solumakta.

İnşallah- sarsar meleksi sesler

Düşler yağmuru, gönlümü ıslatır 

 

ELÂZIĞ ŞEHRİNİN…

Elâzığ Şehrinin nobeli, 

Yürek üstüne yazılır

Çarpan yürekte, hak eli,

Sevda üstüne yazılır

Sevdası, ikliminden belli,

Tuğra üstüne yazılır

 

BUGÜN ŞİİR AKŞAMI

Bugün şiir akşamı, düğünümüz!

Mahzun edalı, her zaman günümüz

Şiir; sestir, nefestir, süheyladır

Ne mecnun, ne şirin, ne de leylâdır!

Aşkın çilesidir, vaveyladır

Hak yoluna dizin dizin akar

Sanma, bu sevda gayri yola sapar

Öyle yangın ki, içten içe yakar 

Mısralar, gözyaşı gibi evladır

 

FİRAVUN’UN DÜNYASINDA

Firavun ’un, Nemrut’un dünyasında

Hayat duvarlarını sarsan inkâr!

Âdem, soğuk terlerle ihlâsında

Ey can, ölüm mü mazluma lütufkâr?

Kalmamışsa bir toplumda nefis, âr!

Kan, gözyaşı okunur, künyesinde

 

KAN İZLERİ

Seher vakti bülbüller ötmez oldu

Gazze’de gül üstünde kan izleri

Anneler ah çeker, döver dizleri

Zalim dünya akdini tutmaz oldu

Yalan dillerde savrulur sözleri

Savrulan yalanı kovar gözleri!

Kir, pas içinde bilgi tütmez oldu

Doğrular çiğnendi yerle bir oldu

 

DERTLİLERİN BAŞIYIM

Dertlerin sesi, mertlerin yoldaşıyım

Ben bir garip çilenin adaşıyım!

Ufuklara dalan gözün kaşıyım!

Taşlar var, gül kokar siner içime

Gariplerin, dertlilerin başıyım

 

DEĞİŞTİM

Değiştim, nefsime hâkim olarak 

İzzet ve ikram sahibi olarak

Demeli, yürekten gelen bir sesle;

Marifet sırrına vakıf olarak

İçi ve dışıyla, "Akif" olarak

 

DEĞİŞMEK…

Değişmek, asrın şuuruna varmak!

Kur'an'ın asıl ilhamına ermek

Gönlünü, yaşam iklimine sermek

Değişmek, çürümek, kokuşmak değil

 

BİLİR MİSİN?

Bilir misin, Halep'e ağıt yaktım

Menbiç'te, Belek Gazi şâhadeti

Dokuz asır aynı şuurla aktım

Süleyman Şahla vatan emaneti

Suriye'ye gönül gözüyle baktı

 

ŞARKI

Maziye yakışır hüzzam bir şarkı

Seher bülbülleri dinlesin şarkı…

Bizim şarkımız, canlara armağan

O nefesle titretsin Garb’ı, Şark’ı

Dünya gamını söyletir her şarkı

 

GÜLE GÜLE

Güle güle uğurlar olsun, Ey zaman

Sinmesin üstüme hüzün boyası

Dilerim sadece Rabbimden, aman!

Çalınadursun huzurun mayası

 

AKŞAM

Akşam, güneş battı, vakit soğudu

Gün, yorgunluğunu üstünden attı

Karanlıkta, sokaklar daha mahzun 

Kaldırımlar, nefes nefese solur

Üç-beş insan, karanlığı adımlar

Adımlar, karanlığın öksüzleri!