DOKUNMAK ÜZERİNE
Bedrettin KELEŞTİMUR
DOKUNMAK
Dokunsan insana dert küpü çıkar
Okumak marifet, derdi okumak!
Kelâmın marifeti arşa çıkar
Uğruna verdiğin değer solumak
Nizam davası uğrunda bir ömür
Mazluma bir dokunsan bin ah çıkar
Ahlarla vicdanın dolu dolu olmak
Kâlem yazar, kelâm mihraba çıkar
DOKUNUŞLAR
Nesrin bittiği yerde şiir başlar
İnsan sevgisi, şiirin ruhunda
O nazarla, yerle bir olur taşlar
Hikmet pınarını besler ruhunda
DOKUNMAK
Aldatarak gelmeyiniz yanıma
Yeter artık kan kusturdun canıma
İkbalin için takla atıp durdun
Dokunma, zehrinle girme kanıma
DOKUNUR
His olmazsa, nasıl dokunur âleme
Hissi kable’l vukuuyla dokunur fethe
İlham kaynağıyla dokunur mısra
Tesadüfler değil, tevafuktur bize
Hayret, bazen gönül dokunur kaleme
DOKUNMASIN
Ellerin kedere hiç dokunmasın
Tetikte gözlerin, mazluma dokunmasın!
Sabır, sükût bir sessiz gemi gibi
Aksın deryada, nazar dokunmasın
DOKUN
Dokun ey yâr dala güle çiçeğe
Hayırla seni bekleyen dileğe
Solmasın dileğim düşmesin yere
İşıl ışıl tebessüm et CILEYE
DOKUNMAK
Bir kumaş, bir kilim gibi dokunmak
Vefalı, kadim dost gibi dokunmak
Salih amel gibi hayra dokunmak
Dokunmak; sımsıcak bir duygu, şefkat
Tebessüm eden bir yüzle dokunmak
Selam et; ihlâsla hakka, hukuka,
Insana, insan olmanın kadrine...
DOKUNUR
Dokunur “hürriyet kumaşı”
Gök mavisi gibi sonsuzluğa…
İçinde hilali var, yıldızı var,
Bu davanın, dağlar kadar ağır kahrı var...
O kahır, yürekte sabır, hasrette tufan gibidir!..
Hazar, bir sır gibi içinde şehir...
Bin asır özleminde,
Türkistan ebedi mehir...
TOPRAĞA DOKUNSUN
Yüreğimin harıyla tutuşur rengin
Cihanda yoktur, başka bir ahengin
Enginde dalgalan, başım hür olsun
Şafak söker, şehadet kızıllığında
Toprağa dokunsun rengin, ahengin
SOMURTAN BİR ASIRDAYIZ…
Bin ahı, tebessümle ağırlar
Latife sitemi, vakarla karşılar,
Nazarlar! Kâh Hüseyni makamı,
Kâh Uşşak; dem dem içirir, sızıları!
Tenkide, merhaba derdik…
Nükteye, el bağlardık!
Sohbetinde, ‘Mizah’ vardı,
Mektubunda, ‘Gönül alıcı’ sözler!
Özledik, özümüz kokan sanatı!
Nefi’nin, yoz tavrı boğan, ‘sitemkârını’
Havasın ve Avamın, yürek dili,
‘Hacivat ve Karagözü’
Gülerek, ‘yoğurt çalardık göle’
Tefekkür eder, soluklardık âlemi!
Somurtan, bir asırdayız!
Kasılan, yüzlerdeyiz!
Buz tutan kaldırımlarda, adımlarımız!
‘Mizahı’ bıraktık!
Ne zarf, ne mazruf, ne arzuhalimiz kaldı!
Yüzler donuk, kelimeler sönük,
İfadeler, buz tutan kalıplarda,
Yürek yakıcı sözlere, üşüyoruz!
Nesirlere, nesillere ruh veren tevazu…
Özledim, şecaatte, terazide yavuzu