ESER BIRAKANLAR
Bedrettin KELEŞTİMUR
Muş İlimizdeyiz… Muş İlimiz, Malazgirt’le, Türkiye’nin 3.ncü büyük Ovasıyla, Fırat Nehrinin ana kolu Murat Nehriyle, o nehir üzerine kurulan tarihi köprüsüyle, dahası mı, Muş Lalesiyle ve kış mevsimi geldiğinde yoğun kar örtüsüyle bilinir. Muş İline ait güzel bir kayak merkezi bulunuyor. Sizler, tarihi bir şehri tarihi kalesiyle, Ulu Camisiyle ve Çarşısıyla birlikte tanımlarsınız…
Sözü fazla uzatmayalım… Muş Kent Merkezine 8 km uzakta bulunan 2 bin 300 rakımlı Güzeltepe Dağı’nın zirvesinde ki kayak merkezi… Özellikle de tatil günleri kayak merkezi ana-baba gününe dönüşüyor. Kayak sporu yediden yetmişe insanımızın sevdiği bir spordur… Muş Kayak Merkezi, Muş Alparslan Üniversitesi Kampüsü ile bitişik… 1300 metre uzunluğundaki pistlerde kayak yapan gençlerimizi büyük bir zevkle izliyorum. Ve hele çocukların kızaklarla kış mevsiminin tadını getirmeleri ayrı hoşnutluk… Bu kayak merkezi, 2008-2010 tarihlerinde Muş Valiliği yapan Erdoğan Bektaş’ın eseri… Bizler, Erdoğan Bektaş’ı, 2000’li yıllarda Elâzığ Vali Yardımcısı olduğu yıllarda tanıdık… Elâzığ 1.Ekonomi Kurultayı’nda koordinatör sıfatıyla bulundular. Burada nereye geleceğim, ‘eser bırakmak…’ Şehir insanı üzerinde, ‘güzel izler bırakmak…’
Türkiye’mizde artık Kış Sporları da, Ülke sınırlarını aşmıştır. Kış Turizmi de artık ülkemizin gündemindedir.
Elâzığ Şehrinin efsanevi doğasıyla bilinen Hazar Baba Kayak Merkezi ve benim şahsen Isık Göle benzettiğim bir doğa harikası, Hazar Gölü, dört mevsimde de ayrı bir güzelliği/ veya cazibesi var.
Elâzığ Şehri Sivrice İlçesinde, 2.347 metre yüksekliğinde bulunan Hazar Baba Dağı’nda 1999 yılında faaliyete geçen kayak merkezi, dönemin Valisi M. Lütfullah Bilgin’in (1996-2000) eseridir. Kayak sporuna elverişli pisti, telesiyeji, yeme içme imkânlarıyla o yıllarda hizmete açılıyordu.
Türkiye’deki kayak merkezlerine baktığımızda; “Yalnızçam/ Ardahan, Ergan/ Erzincan, Denizli,
Salda/ Burdur, Merga Bütan /Hakkâri, Akdağ/ Samsun, Zigana/ Gümüşhane,
Gerede Arkut Dağı/Bolu, Davraz/ İsparta, Ilgaz/ Kastamonu, Saklıkent/ Antalya,
Kartalkaya/ Bolu, Palandöken/ Erzurum, Sarıkamış/ Kars, Erciyes/ Kayseri,
Kartepe/ Kocaeli ve Uludağ- Bursa Kayak Merkezleri…”
Anadolu Coğrafyası, Üç Kıtanın birbirine en fazla yaklaştığı, Üç dinin üzerinde manevi bir cereyanla filizlendiği, İlk Şehir Devletlerinin üzerinde doğduğu, insanlık tarihinin de, ‘cazibe merkezidir…’
Cenab-ı Allah, her bakımdan bu nezih coğrafyayı bu millete vatan olmasını nasip etmiş… Bizim asli görevimiz, coğrafyayı değerleri üzerinde ihya ve inşa etme yolunda gayret ve azim olmalıdır.
Anadolu Coğrafyasını bir baştan öte başa gezdiğinizde, ecdat; “hanlar, hamamlar, yollar, köprüler, camiler, medreseler, şifahaneler, çarşılar, bedestenler, konaklar…” yapmışlar. Bu eserlerin tarihlerini incelediğimizde, ‘bu millete kendilerini vakfedenlerin hayratını…’ görürsünüz. Şu yaşadığımız kısa ömrümüzde, ‘vakıf insanlar…’ gördük. O insanların, hayata hamiyetli bakışlarındaki nazarları o kadar güçlüydü ki, ‘samimiyet ve güveni sizlere telkin ediyorlardı…’
Gandi’nin bir sözünü severim; “Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin, karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin, kaderinize dönüşür.”
Hadis, “Bana en sevimli olanınız ahlakı en güzel olanınızdır!” Sürekli güzel dil kıllanmak, ‘kalbi de ziyadeleştirir…’ Sizleri, toplum içerisinde ‘güvenilir olmanızı…’ sağlar.
İbrahim Suresi 24.ncü ayette şöyle buyrulur; “Gördün ya, Allah nasıl bir temsil yaptı; Hoş bir kelime olan tevhid ve şehadet (iman), kökü yerde sabit ve dal-budağı yukarda olan hoş bir ağaca benzer!”
Gölgesiyle engin, sürekli meyve veren bir ağaç olmak ne âlâ bir şey değil mi? Sıklıkla dualarımızda/ yakarışlarımızda ne deriz; “Yarabbi! Yer ehli ve gök ehli ile muhabbetimizi artır!”
Hayatı, her bakımdan sevimli kılmalıyız… İnsanımıza, her hâlükârda tebessümle yaklaşmalıyız. Güzel düşünmek, hayatın rengini de şüphesiz o düşüncenin boyasıyla tezyin eder.
Spora olan merakımızda, insana ve dostluklara olan muhabbetin artışıyla da orantılı olmuştur. Yazımızın başında eser bırakanlar dedik… Bordo-Beyaz renklerde bizim şehrimize olan sevgimizin simgesi vardır.
Geçmişe doğru bir yolculuk yaptım. Anadolu’da, il ve de il, sporun daha nezih ortamlara taşınmasını yürekten arzu ederim. Sportmenlik kavramında, ‘kibarlığı, nezaketi, inceliği, zarafeti, hassasiyetleri…’ birlikte düşünmüşümdür. Bizler, gençlerimize; ‘sporu, sanatı, edebiyatı, musikiyi…’ sevdirmeliyiz. Ki, bunların herbiri hayatı da güzelleştiren erdemli hareketler olarak yorumlanır.
1967 tarihinde kurulan bu şehrin yegâne takımının hangi şartlardan nerelere geldiğini yakinen bilenlerdeniz.
Elâzığ Spor Kompleksi, “İl Özel İdare bütçesinden o dönemin imkânlarıyla 1998 yılında bitirilecekti. 150 dönümlük arazinin orta kısmındaki alan a yapılan ve 2 katlı bir bina, 2 çim saha, bir halı sahadan
İlk spor kompleks binaları içerisinde; 19 adet çift kişilik oda, oyun salonu, dershane, kondisyon toplantı salonları, mutfak, sauna, soyunma odaları ve yemekhane yer almaktadır.” Elâzığspor’u, yüksek bir moralle şampiyonluğa taşıyan bir güzide tesis olacaktı… Bu tesiste, dönemin Valisi M. Lütfullah Bilgin’in imzaları vardır. Yıllarca, bu şehrin, ‘yüksek enerjisinden…’ bahsederiz. “Harput Beyefendisi…” kavramını da sıklıkla kullanırız. Günümüzde, gelecek nesillerimize ne kadar sahip çıkabiliyoruz.
Uluslararası Hazar Şiir Akşamları ve onu taçlandıracak olan Türk Dünyası Hizmet Ödülleri, Muammer Muşmal Valimizin zamanında zirvelere çıkacaktı… Hemen şunu da belirtelim, Elâzığ Şehri, Türk Dünyasının en saygıdeğer Kırgız Yazarı Manasçı Cengiz Aytmatov’u misafir edecekti… Hemen şunu de belirtelim, Bizler, bu şehrin heyecanı, geleceğimizi/ veya erdemli bütün yönelişlerimizi kuşatsın… Vakıf insan şuuruyla bizler ancak güzel işler yapabiliriz. O şuurla ancak halkın ve hakkın sevgisini kazanabiliriz. Şehri daha dinamik, daha dirençli, daha ufuklu bir atmosfere taşıyabiliriz. Selam ve muhabbetle