Bedrettin KELEŞTEMUR


ESKİ GÜNLER…

FİKİR BAHÇESİ


ESKİ GÜNLER…

Bedrettin KELEŞTİMUR

Sıklıkla kendi aramızdaki sohbetlerimizde, ‘eski günler…’ deriz değil mi? 

Özlemini çektiğimiz günler!

Hâlbuki bugünlerin, dünden daha iyi olması gerekmez miydi?

Zaman tünelinde yolculuk yapıyorsunuz. 

Geçmişe dönük hatıralarla kendinizi başbaşa bırakıyorsunuz!

O günler de, insanlar daha samimi, dürüst, adil, sağduyu sahibi, dostluklar içtendi. 

Sevgide, imanın, ihlasın verdiği yürekli dokunuşlar vardı.

Hayat bir, ‘ümit yolculuğuydu…’ 

Geçmişte, ufuk vardı, gaye vardı, gayret vardı, bir büyük ideal vardı!

Anne-Baba, büyüklerimiz, Öğretmen, Şehrin aksaçlıları, kâmil ve bilge insanları, ‘rol modellerimizdi…’

Düşünüyorum da, neleri kaybetmişiz?

Öncelikle, “biz olmayı…” 

Bir ve beraber olmayı… Paylaşmayı… O güzelim örflerimizi…

Omuz omuza verdiğimiz o kadim günleri…

Ya şimdi?

Makam dedik, şan dedik, şöhret dedik…

Nefsin ve heveslerin o bitmez, tükenmez arzuları dedik…

Hayata bakışımız, dokunuşumuz, anlayışımız değişti…

Ve farkında olmadan, giderek ‘yalnızlaştık…’

Namık Kemal, “Eski başkadır, eskimiş başkadır. Nice eskiler var ki hiç eskimez!”

“Eskimeyen gerçekler…” bir vakar, bir edep, bir tavır, sarsılmayan bir duruşmuş meğer!

Öyle bir duruş ki, “gemileri karadan yürütür!”

Öyle bir duruş ki, “hayatı fetihlerle donatır!”

Öyle bir duruş ki, “bir akıl, bir yürek olur!”

“Tarih okudum, maziyi öğrendim

Ecdadın bilge sözlerini gördüm

Dersler çıkardım, dünden bugünlere

İdeali, geleceği gördüm!”

Bizim çocukluğumuzda, ‘aileler…’ her biri kutlu bir çatıydı.

Her aile, kendi içerisinde kıssalardan oluşan, ‘müstesna bir roman yazıyordu’

“Sanma, gaflet üzerine bir hayat

Akıbeti meçhul bir yola benzer

Fikrinde sebat, gayretine niyet

İltifat, nefsani hevese benzer

Verme kimselere kolunu diyet

Ağır hesap bil ki, hüsrana benzer!”

Dün, ‘gaflet’ yoktu, ‘hayretle gayrete dokunma’ vardı.

Dün, ‘meçhul’ bir yol yoktu, ‘ufuk ötesi bir özlem…’ vardı.

Dün, ‘ahde vefa…’ veya ‘fedakârlık…’ hayatın kokusuydu!

Bugün, ‘rutubetli bir iklim…’ en ufak nemden etkilenen insanlar var. 

“İnfak edenler, nifaka yol vermez

Ferhat diyenler, fesata yol vermez

Hayır, şer savaşı bitmez âlemde;

Gönül ereni, hasete yol vermez!”

Gönüllerden uzaklaşanlar, nasıl bir iklimdedir?

Sözden, sohbetten, Sıla-ı Rahimden uzaklaşanlar, nasıl bir dünyadadır?

Eskiler, eski dostluklarda; ‘gönül bağları o kadar güçlü ki…’

Sadece, “dost selâmı, selâmete çıkan yollar oluyor!”

Günümüzde, birçok işiniz yeri gelir, ‘düğümlenir’ çözmek imkânsız!

Ecdat ne diyor, “dost dediğin dar günlerde belli olur!” 

Yaşanmış, onlarca hikâye dinlemişimdir. 

Hikâyenin ötesinde de, ‘yaşadıklarımız’ olmuştur.

“Eski Dünya!” üzerine birazda yürekten dokunmak istedim;

Eski dünya, çocukluğum, gençliğim,

Doğanın ahenginde, ritminde yürür

Zevkinde, estetiğinde dinçliğim

Gönle düşen resminde sevda yürür

Eski dünya daha samimi, sade;

Asude bir bahar misali yürür

Gözlerde, dost bakışlarda derinlik,

Engin ufuklara serinlik yürür

Yeni Dünya, ezberlerini bozdu

Zamana, ihtiyar sükûtum yürür”

 

ESKİ İLE YENİ

Bayramı, bayram diye düşünde gör

Düşlerimle hakikat barışmıyor!

O nice sofraları aşında gör

Hayırla, ihlasla âdem yarışmıyor

Eski ile yeniyi karşında gör

Özüm, sözüm eskiyle karışmıyor

Gölgesi bile bugüne düşmüyor

 

ESKİYE ÖZLEM

Nedendir içimde eskiye özlem,

“Eski günler, eski bayramlar” deriz

Günümüz, ‘bilim çağı’ odur, gözlem

Dünya mı, ‘büyük bir köy oldu’ deriz

Dün, sevgi yüklü gönül bağları…

Sevgiyle yüklü bağlarımız koptu

İki insan arasında aşılmaz dağlar…