Bedrettin KELEŞTEMUR


GAZETECİNİN İKİ BAYRAMI!

FİKİR BAHÇESİ


GAZETECİNİN İKİ BAYRAMI!

Bedrettin KEEŞLTİMUR

2025 yılının Ocak ayındayız… Basın tarihimiz henüz ikinci asrını doldurmuş değil. Nasıl ki, matbaa bizlere 270 yıl sonra gelmişse, yazılı basınımız Gazete ve Dergi Yayıncılığı da, bizlere 150 yıl sonra geliyor. Bunları ciddi şekilde üzerinde düşünerek konuşmalıyız… Bugün siz okurlarımıza, “Gazetecilerin iki önemli bayramından söz etmek istiyorum!” Gerçi artık evlerimize geçmişte olduğu gibi gazete, dergi pek girmiyor… Sebebi mi, artık dijital yayına doğru süratle yol alıyoruz!

Gazetecilerin ilk bayramı, ’30 yıl istibdat döneminden sonra…’ Ki, o dönem basın tarihimizde, ‘1878-1908’ yılları olarak bilinir. Bu dönem, ‘kaleme vurulan kelepçedir…’

Kalem ve Kelam kültürü bu dönemde gelişmez…

İnancımız ne diyor; “İhtilafta rahmet vardır” İhtilaf, ‘ayrılık’ olarak değerlendirilmesin…

İstişarenin/veya şuranın olmadığı yerde, ‘Koyu bir taassup’ vardır!

Taassup göz körlüğüdür. Taassup, şüphe ve tereddüdü besler!

İletişimde belli bir kural vardır; “Sevgi-saygı, dürüstlük, örnek olmak ve güven ortamı…”

İstibdat döneminin en büyük sancısı, “kendi insanına güvensizliktir”

Düşünebiliyor musunuz?

Hergün, gazetelerin prova baskıları hazırlanır…

Kimler için, dünyanın hiçbir yerinde ihdas edilmemiş, “sansür memurları” Onlar, baskıya gidecek olan gazetelerin gizli editörleridir.

24 Temmuz 1908 tarihi, “2. Meşrutiyet ilan edilir”

İşte, 2. Meşrutiyetin ilan edildiği gün; Gazeteciler, “sansür memurlarını” gazeteye kabul etmezler!

25 Temmuz 1908 günü, bütün gazeteler; “sansürsüz…” yani, “müdahalesiz” yayınlanır!

24 Temmuz tarihi, cumhuriyetin ilanından sonra; “Basın Bayramı” ilan edilir…

Bu tarihten sonra, İstanbul’da sadece iki ay içerisinde; ‘200’ün üzerinde gazete yayınlanır!

Basın, ‘hoşgörünün’ ve dolayısıyla; ‘İnsanı besleyen değerlerin’ kürsüsüdür.

Basın tarihimizi, takvim-i Vakayi ’ye; 1831 yılına kadar götürebilirsiniz…

180 yıllık bir tarihi serüven… Bu tarihi serüvenin en önemli dönemecinde; “13 Haziran 1952” tarihi yer alır. Bu tarihte, “basın çalışanlarının” 100 yıllık bir özlemi gerçekleşir;

Tarihi, 5953 sayılı kanun çıkarılır. Bu kanunla, basın çalışanları; “sosyal güvenlik sistemi’ kapsamına alınır. Artık bir yol açılmıştır…

10 Ocak 1961 tarihine geldiğimizde; 5953 sayılı kanunun yerini, 212 sayılı, “Fikir İşçileri Kanunu” aldı!

Yine aynı tarihte, 195 Sayılı “Basın İlan Kurumu” kuruldu…

Gariptir, her iki kanun da, ‘Gazete Patronları’ tepkiyle karşılayacaklardı.

Gazete patronları bu tepkilerini, “11-13 Ocak 1961 tarihlerinde” üç gün gazete çıkarmamakla göstereceklerdi! Gazeteciler, birlikte patronlarına karşı yürüyeceklerdi; “Gazeteciliğin çorap fabrikası” olmadığını hatırlatacaklar, Birlikte, ‘kendi gazetelerini’ çıkaracaklardı…

Farklı bir resim, farklı bir fotoğraf…

1961 tarihi, gazeteciler için bir milat olacaktı. 212 Sayılı Kanunda neler vardır?

Öncelikle, çalışanların ‘kıdem hakkı’ Ve ‘ölüm tazminatı’

212 Sayılı Kanunla ilgili sosyal düzenlemelerden birkaçı şöyle;

“Aylıkların peşin olarak ödenmesi

Gece çalışanlara haftada iki gün izin hakkı tanınması

Kâr eden gazetelerin gazetecilerine her yıl bir maaş ikramiye vermeleri

İş anlaşmazlıklarının ticaret mahkemelerine değil, iş mahkemelerine verilmesi

Ödemelerin gecikmesinde her gün için yüzde 5 faiz yükümlülüğü getirilmesi”

Bu vesilelerle, 10 Ocak günü, “Çalışan Gazeteciler Günü” “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanacaktır. 

Gazetecilerin mücadelesi, 1961 Anayasasına da yansıyacaktı…

1961 Anayasası’nda, ‘Basın’ ilgili maddeler şöyleydi;

Basın hürdür, sansür edilemez (madde 22).

Yayın yasağı konamaz (madde 22).

Gazete ve dergi toplatılamaz (madde 22).

Gazete ve dergiler kapatılamaz (madde 22).

Gazete ve dergi çıkarmak için önceden izin alınmaz, mali teminat gerekmez

Haber, düşünce ve kanıların yayınlanması engellenemez (madde 23).

Basımevlerine ve basın araçlarına el konamaz (madde 25).

Düzeltme ve cevap hakkı kötüye kullanılamaz (madde 27).

Gün gelecek, bir kısım gazete patronları, ‘Örfleri ve birçok güzelliklere’ de kıyacaklardı…

Bayram Günleri, ‘gazeteler yayınlanmazdı…’

Kurban ve Ramazan Bayramlarında, “Bayram Gazetesi” yayınlanır ve gelirleri de, ‘Çalışan Gazetecilere’ verilirdi! Bu güzel bir örftü, gelenekti…

Bir dönem gelecek, 1992 tarihinde, ‘Sabah Gazetesi’ bu geleneği yıkacaktı!

Bütün bağırtılar, patırtılar, ‘boşunaydı’ Bir bakıma, ‘boşa kürek çekmekti…’

Bir yıl sonra, bütün gazeteler; Sabah Gazetesinin açtığı yolda yürütecekti…

Görüldüğü üzere, çok defa, ‘güzelim gelenekleri’ bizler ellerimizle yıktık…

Çalışan Gazeteci, kendi mesleğinin bir aydın hareketi olduğunu bilecek. Bu hareketin özünde, ‘erdemli insan yetiştirmenin…’ demokrasilerin en verimli tarafı olduğunu da düşünecekler. 

Anadolu Basını, “Gazi Basını…” olarak da anılır. O dönemin gazetecileri, ‘kalemleriyle cephelerde/ vatan savunmasındadır’ Milli İradenin sesini yükseltme gayreti içerisindedir. Günümüzde de, Anadolu Basınıyla birlikte, ‘milli hassasiyetleri…’ düşünürüm. 85 milyon insanımızın, adına bizler ‘millet gemisi’ diyelim, birlikte deryalara doğru yol almaktayız. O derya nedir, “Büyük Türkiye İdeali…”

Selam ve Muhabbetle…