İHALENİN FESHİ
Açmış olduğumuz bir ihalenin feshi davasında Yargıtay 12. Hukuk Dairesi her zaman ki Yargıtay içtihatlardan farklı bir karara imza attı. Bu karara ilişkin ciddi eleştiriler meydana geldi. Yargıtay 12. Hukuk dairesinin lehimize vermiş olduğu kararı isabetli bulmakla birlikte aşağıda öncelikle kararı paylaşalım : "Covid 19 salgını sonrası dünyada ve ülkemizde meydana gelen ekonomik durgunluk, üretim süreçlerindeki yavaşlama sonunda fiyatlarda meydana gelen ani, orantısız yükselişle birlikte paranın alım gücündeki değişiklikler ile taşınır ve taşınmaz değerlerinde oluşan büyük artışlar, 7343 sayılı Kanun ile mahcuz ya da merhun malların cebri satışında başlıca yöntem olan açık artırmanın elektronik ortama taşınması ile beraber muhammen değerin üzerinde sonuçlanan satışların artmış olması da dikkate alınarak, Dairemizce görüş değişikliğine gidilmek suretiyle, ihale edilen mal muhammen bedelin üstünde bir bedelle satılmış olmakla beraber yapılan usulsüzlük malın daha yüksek bedelle satılmasını önlemiş ise (yani ihalenin feshi sebebi olarak dayanılan yolsuzluk yapılmamış olsa idi mal daha yüksek bedelle satılabilecek idi ise) malın daha yüksek bir bedelle satılamamış olmasından zarar görmüş olan ilgilinin ihalenin feshini istemekte hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekeceği görüşü benimsenmiştir. Asıl olan malın gerçek değerinden ihale edilmesi olup, malın salt muhammen değerin üzerinde satılmış olması her zaman zarar unsurunun oluşmayacağı ve malın gerçek değerini bulduğu anlamında yorumlanamaz. Bu cümleden olmak üzere, kanun koyucu aksini murat etmiş olsaydı, muhammen değerin üzerindeki satışlarda ihalelerin feshedilemeyeceğini düzenlemiş olurdu.”
Yargıtay’ın davamızda vermiş olduğu devrim niteliğinde karar akademik çevrelerce sırasıyla şu gerekçelerle eleştirildi
1- Yargıtay bir dairesi yerleşik içtihadını Hukuk Genel Kurulu kararı olmadan değiştiremez
2-İhalenin feshi kötü niyetli olarak kullanılıyor; bu yolu kolaylaştırmak, suiistimale açıktır.
3-Alıcı, enflasyonist ortamda mağdur oluyor; nemalar düşük, bedelin alım gücü azalıyor.
4- Hukuki yararın varlığı artık İİK m. 134/11 ile özel olarak düzenlenmiştir, içtihatla değiştirilemez.
5-Usulsüzlüklerin sınırlandırılması gerektiği savunuluyor, aksi halde her ihale feshedilebilir.
6- Paranın alım gücü azaldıysa diğer içtihatlarda da değişiklik gerekmez mi?
Bir kere Yargıtay’ın içtihatlarını geliştirme ve güncelleme yetkisi vardır. Yargıtay Kanunu m. 15/1 (2-c), içtihatların birleştirilmesini öngörür; ancak bu zorunluluk ancak daireler arası ciddi çelişkiler veya yaygın uygulama farklılıkları varsa gündeme gelir. Oysa burada 12. Hukuk Dairesi, somut ekonomik ve sistemsel değişiklikleri dikkate alarak yerleşik içtihadını revize etmiş; bu, içtihatların dinamikliği ve güncelliği bakımından doğal ve gerekli bir süreçtir. Üstelik daire kararında içtihat değişikliği açıkça belirtilmiş ve gerekçelendirilmiştir; bu da keyfi değil, sistematik bir değişim olduğunu ortaya koyar.
Bununla beraber tam tersine, bu içtihat değişikliği ihalenin feshi yolunu kolaylaştırmamakta, fakat kamu düzenini ve adil değer prensibini esas almaktadır. Kararda açıkça belirtildiği üzere; “mal, daha yüksek bedelle satılabilecek iken usulsüzlük nedeniyle bu mümkün olmamışsa” ihalenin feshi gündeme gelebilir. Yani her ihale feshedilemez; yalnızca usulsüzlüğün doğrudan satış değerine olumsuz etki ettiği durumlarda fesih mümkündür. Bu yaklaşım, kötü niyeti değil, adil piyasa değerini öncelemektedir. Ayrıca İİK m. 134/11’deki “hukuki yarar” koşulu genişletilmemiş, sadece gerçek zararın oluştuğu hallerde yorumlanabilir hâle getirilmiştir.
Ayrıca karar, ekonomik gerçekliğin doğrudan farkında olarak verilmiştir. Enflasyonun alım gücünü düşürdüğü, taşınmazların değerinin sürekli arttığı bir ortamda, ihale tarihindeki satış bedeli artık adil bedel anlamına gelmeyebilir. İhalenin daha yüksek bir değerden yapılabileceği ihtimali, yalnızca borçlunun değil, alacaklının da lehinedir. Daha yüksek bedel daha fazla tahsilat demektir. Alıcının korunması elbette önemlidir, ancak cebri satış sisteminde öncelik hakkaniyetli ve piyasa değerine uygun satışın sağlanmasıdır. Nitekim 7343 sayılı Kanun’la gelen elektronik satış sistemi, bu tür şeffaflığı ve rekabeti artırmak amacıyla getirilmiştir.
12. Hukuk Dairesi kararında hukuki yarar kavramı genişletilmemiş, sadece zarar unsurunun farklı bir zeminde nasıl oluşabileceği açıklanmıştır. Muhammen bedelin üzerinde bir satış yapılması, zararın otomatik olarak ortadan kalktığı anlamına gelmez. Gerçek piyasa değeri çok daha yüksekse ve bu satış değerine ulaşılamadıysa, ilgilinin zarar görmesi mümkündür. Bu zarar, İİK m. 134/11 kapsamında hukuki yararın varlığı olarak değerlendirilmelidir. Kanun maddesi yürürlükte olup, karar bu hükmün kapsamını yeniden yorumlamaktadır; normu ilga etmemekte, sadece gelişen ekonomik koşullarla birlikte yeniden anlamlandırmaktadır.
Usulsüzlüklerin sınırlandırılması gerektiği savunulduğu aksi halde her ihalenin feshedilebileceği yönündeki eleştirilere rağmen kararın her türlü usulsüzlüğün değil, ancak malın daha yüksek bedelle satılmasını önleyen usulsüzlüklerin ihalenin feshi sebebi sayılabileceğini vurgulamakta olduğunu hatırlatmak isterim. Bu oldukça dar ve ölçülü bir yaklaşımdır. Kimi usulsüzlükler satışa katılımı sınırlayarak rekabeti engelleyebilir; bu da doğrudan satış değerini etkiler. Ancak usulsüzlük ile satış değeri arasındaki nedensellik kurulamazsa, ihalenin feshi de mümkün değildir. Karar bu bağı özellikle vurgulamakta ve keyfi feshin önüne geçmektedir.
Son olarak Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, bu kararında güncel ekonomik gerçekliğe uyum sağlayan öncü bir içtihat üretmiştir. Diğer daireler ve hukuk kurulları da benzer adımlar atabilir. Bu, hukuk sisteminin dinamikliğine ve güncelliğine işaret eder. Karara karşı eleştiriler hukukun dinamikliğine karşıt, formel bir mantık doğrultusunda yapıldığı kanaatindeyim. Halbuki hayat sürekli bir oluş içerisindedir. Hukuk elbette hayatın dinamizmine günün koşullarına göre hareket edecektir.