İSLAM’DA HİCRETİN ÖNEMİ
Peygamberimiz (sav) efendimiz Mekke de dini tebliğ etme ve yaşama görevini ifa ederken düşmandan gelen mukabil tehdit ve tehlikelere karşı üç şekilde karşı koymuştu. Sabır, hicret, cihat. Efendimiz Mekke de kaldığı 13 yıl boyunca müşriklerden gelen her türlü baskı, tehdit ve baskılara karşı sabır ve sebatla üslendiği Risalet görevini fasılasız sürdürmüştü. Ancak her geçen gün baskılar artmakta, tehditler çoğalmakta, yarına güvenle bakmak oldukça zor. Bundan dolayı ashaptan bazıları Peygamberimiz (sav) efendimizden Medine ye gitmek üzere izin aldılar. Doğup büyüdükleri, ev- bark sahibi oldukları, çok sevdikleri yer (Mekke) den bir dava için Medine ye hicret (göç) ettiler. Muharrem ayının başında miladi 622 tarihinde efendimiz de Hz Ebu Bekir le beraber daha uygun bir ortamda İslam dinini tebliğ etme ve yaşamak için Medine ye hicret ettiler. Mekke den ayrılırken Peygamber (sav) efendimizi ağzında şu sözler dökülmüştür.” Ey Mekke bilirsin ki seni çok seviyorum. Eğer bu halk beni buradan gitmem için zorlamasalardı, ben buradan ayrılmazdım.”
Yüce Allah, bu ulvi dava için Mekke den Medine ye hicret edenler hakkında Kuranında şöyle buyurmaktadır. “Her kim Allah yolunda hicret ederse yeryüzünde bereketli yer ve genişlik bulur. Allah v e Resulüne hicret ederek evinden çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah’a düşer. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.” Nisa, 3. Mekke den Medine ye hicret eden Müslümanlara, muhacir, Medine deki Müslümanlara Ensar denir. Her şeyini öz yurdunda bırakıp Allah için Medine ye gelen muhacirler başlangıçta muhtaç durumda idiler. Ensar’la kardeş olup kendilerine bir takım imkânlar sunuldu. Kısa bir zaman içinde ev ve arazi sahibi oldular. Bir kısmı zekât verecek duruma geldi. Dünya hayatı noktasında rahata kavuşan muhacirler, dini tebliğ ve yaşama hususunda da huzurlu bir ortama sahip olmuşlardır.
Mekke’de İslam’ı tebliğ edip yaşarken müşrikler tarafından zulme uğrayan, inancında zerre kadar taviz vermeyen ve Allah için hicret edenler hakkında, Cenabı Hak Kuranında şöyle buyurmuştur: “Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse hicretin ahiret mükâfatı daha büyüktür.” Nahl, 41 Din için Mekke den Medine ye göç eden Müslümanların, Allah dünyasını güzelleştiriyor. Ahirette ise bol mükâfat veriyor. Dolayısıyla muhacirin, dünyasını ve ahretini kazanmış olmaktadır. Muhacir kardeşlerine huzur ve güven içinde hayat sürdürmelerine imkân sağlayan Ensar da Allah’ın övgüsüne mazhar olmuştur. Allah için zerre miktarı davranış sergileyen hem bu dünyada hem de ahiret âleminde karşılığını almaktadır. Yeter ki yapmak istediğimizi samimi olarak yapabilelim.
Yüce Yaratan Kuranında şöyle buyurdu. “İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; işte gerçek müminler onlardır. Onlar için bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” Enfal, 74. Allah için Mekke den Medine ye gelen muhacirler de, Medine de kendilerine yardım eden Ensar da Mevlalarından karşılığını almışlardır. Aynı zamanda hicret, İslam’ın cemaat halinden devlet haline gelmesine, Mekke de doğan dinin tüm dünyaya inkişafına vesile olmuştur. Bu yönüyle hicret, maddi ve manevi yönden özelde Müslümanlara, genelde insanlığa pek çok faydalar sağlamıştır. Müslümanların birliğini ve dirliğini sağlamış, cihat ruhunu geliştirmiştir. Hakkın batıla galip gelmesi için Medine deki Müslümanların gücüne güç katmıştır. Müslümanlar devlet kurma imkânına sahip olmuşlardır. Müslümanlar bu sayede kâfirlere karşı her zaman tek yürek olmuşlardır. Medine de efendimizin kurduğu İslam devleti bünyesinde oluşan huzurlu devir,10 yıl boyunca devam etmiştir. Hicret, Hakkın batıla, imanın küfre, galip gelmesine zemin hazırlamıştır. Bu yönüyle İslam da hicretin yeri çok büyüktür. Hicret Müslümanlarda cihat ruhunu geliştirerek küfre karşı topyekûn mücadele etme imkânı sağlamıştır.
Dün olduğu gibi bu gün de her Müslüman bireyin cihat ruhuyla yaşaması gerekir. Hak ve adaletin hâkim olması, mazlum ve mağdurların içinde bulundukları karanlık tablodan kurtulmaları ve insanca yaşamalarına zemin hazırlamak için Müslümanların çaba sarf etmeleri önem arz etmektedir. Günümüz dünyasında görünen insanlık dışı eylemler karşısında seyirci kalmak insani ve İslami açıdan doğru olmadığı bir gerçektir. Yaşadığımız imtihan dünyasında sahip olduğumuz her nimet ve imkândan hesaba çekileceğimiz unutulmamalıdır. Bunun için de zamanı hayra vesile olacak şekilde değerlendirmek dünya ve ahiretimizin mutlu olmasına vesile olacaktır inşallah. Yeni Muharrem ayı ve 1446 Hicri yılımızın İslam ümmetinin birlik ve beraberliğine, huzur ve güvenliğine vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.
Tahsin ÖTGÜÇ
Emekli Müftü