İSLAM’IN ENGELLİYE BAKIŞI
Yaratana kulluk etmek üzere dünya sahnesine gelen insan, yaratılmışların en şereflisidir. Kadınıyla, erkeğiyle, engellisiyle, insan, eşrefi mahlûkattır. Engelli de, engelli olmayan da bir insandır. Bu bakımdan insana, insan olduğu için değer verilmesi esastır. Toplum içinde birlikte yaşadığımız engelli kardeşlerimiz her zaman olabilir. Onların varlığını kabullenerek birlikte hayatın idamesini sağlama azmini kendimizde her zaman görmeliyiz. Hangi tür engelli olursa olsun karşımızda bir insanın olduğunu düşünmek durumundayız. Kendimizi bir an onun yerine koyarak düşünürsek, sanırım her şey kendiliğinden çözülecektir. Allah’ın insana verdiği hakların en önemlisi yaşama hakkıdır. Zira bu hak olmazsa diğerlerinden söz edilemez. Engelli insanın da hayat hakkı, en tabii haktır. Bundan sonra, din ve vicdan, eğitim ve öğretim, çalışma, mülk edinme vb, haklar gelmektedir.
Yüce Allah Kuran’ında şöyle buyurmuştur. “Kendisine o âmâ geldi diye (Peygamber) yüzünü ekşitti ve öteye döndü. (Ey Muhammed!) ne bilirsin, belki de o arınacak. Yahut öğüt alacak da bu öğüt kendisine fayda verecek. Kendisini muhtaç hissetmeyene gelince; sen ona yöneliyorsun. (istemiyorsa) onun arınmasından sana ne! Allah’a karşı derin bir saygıyla korku içinde koşarak sana geleni ise bırakıp, ona yöneliyorsun. Hayır, böyle yapma! Çünkü bu ( Kur’an) bir öğüttür. Dileyen ondan öğüt alır. Abese suresi,1-12.
Hz Peygamberimiz, kibirli bazı müşrik liderleriyle görüşürken kendisinden İslam hakkında bilgi almaya gelen sahabelerden gözleri görmeyen Abdullah b. Ümmi Mektum, “Ya Resul Allah, bana öğüt ver” demişti. Hz. Peygamber çok meşgul olduğu için yanındakileri dinlemeye devam etmişti. İşte bu sure, bu olay üzerine nazil olmuştur.
Abdullah bin, Ummu Mektum görme engelli bir sahabedir. İslam Dini hakkında Peygamberimiz (s.a.s) efendimizden bilgi almak için kendisiyle ilgilenilmesini istemiştir. Efendimizin meşgul olmasından dolayı kendisiyle ilgilenmesinin biraz gecikmesi neticesinde Allah, Peygamberimizi uyarmıştır. Peygamberimiz bu sahabeyi, Medine’de bazen kendi yerine vekil bırakmıştır. Aynı zamanda Abdullah b. Ummu Mektum, efendimizin müezzini idi. Yüce Allah, Peygamberimizin şahsında insana, insan olmasından dolayı değer verilmesini, istek ve arzusuna zaman içinde cevap verilmesinin gereğini beyan etmiştir. Zira insan, eşrefi mahlûkat olarak yaratılmıştır.
Demek oluyor ki, kişi engelli de olsa değer vermek, ilgilenmek, isteklerine cevap vermek gerekiyor. Günümüzde yaşam mücadelesi veren engelli kardeşlerimize baktığımızda, bizlerden kendilerini acımamızı değil, değer vermemizi ve ilgilenmeyi, kendilerinin bu toplumun birer ferdi olduklarının bilinmesini arzu ettiklerini hissediyoruz. Bu da onların en tabii hakları olsa gerek. Birlikte yaşadığımız bu kardeşlerimize karşı her zaman ve her mekânda duyarlı olmalıyız. Onları arzu ettiklerinde, eğitim ve öğretim kurumlarıyla, cami ve mescitlerle, sosyal etkinliklerle buluşmalarına yardımcı olmalıyız. Çalıştırdığımız yerlerde kendilerine kolaylıklar sağlamalıyız. Yol ve caddelerde yürürlerken zor durumda kaldıklarında rehberlik yapmaktan kaçınmamalıyız. Hayatımızın her safhasında empati yapmağa gayret göstermeli, bizlerin de birer engelli adayı olduğumuzu akıldan çıkarmamalıyız. Unutmamalıyız ki, engelli kardeşlerimize göstereceğimiz en ufak bir ilgi, onları hayata bağlayacaktır. Yaşamaktan zevk almalarına vesile olacaktır. Onların bu hali, bizlerin dünya ve ahretimizin mutlu olmasına imkân sağlayacaktır inşallah.
Televizyon ekranlarında engellilere karşı bazen gayri insani davranışlar görebiliyoruz. İnsani ve İslami olmayan bu tür davranışların tekrar etmemesi temennimizdir. Fiziken kendisini kollayamayan, konuşamayan veya duymayan bir insanın üzerindeki parayı zorla almak veya darp etmek, insan olan hiçbir kişiye yakışmaz. Çünkü insanlık bunu kabul etmez. Her insanın birer engelli adayı olduğunun idraki içerisinde hareketle toplumsal barış ve huzuru sağlamaya devam etmek geleceğimizin güveni için o denli önemlidir.
Tahsin ÖTGÜÇ-Emekli Müftü