Bedrettin KELEŞTEMUR

Tarih: 22.11.2024 20:10

MERHABA HAZAR, MERHABA ŞİİR

Facebook Twitter Linked-in

MERHABA HAZAR, MERHABA ŞİİR

Bedrettin KELEŞTİMUR

Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarının 27.cisine, Elâzığ Şehrinden; Türkiye’mize, Türk Dünyasına bir daha merhaba diyoruz… Bu Yıl Elâzığ Belediyesinin öncülüğünde 29 Kasım 2024- 01 Aralık 2024 tarihleri arasında inşallah Elâzığ Şehrimiz tarihi bir buluşmayı yaşayacaktır.

Rahmetli Şeref Tan, 1995 tarihinde gerçekleşen Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında; Şiir ve Sanat Dostlarına şöyle bir çağrıda bulunuyorlardı;

“Arafesindeyiz kutlu bir günün 

Yarın şirin Sivrice’de şölen var

Muhasebesini yaparsak dünün

Hesabını ak alınla veren var!”

İlki, 1992 tarihinde Av. Fikret Memişoğlu anısına düzenlenen Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, 29 Kasım 2024 tarihinde tarihi bir buluşma büyük bir şölenle yaşanacaktır.

Düzenleme Kurulu adına açış konuşmalarını Prof. Dr. Ahmet Buran yapacaklar. Bu tarihi şölenin açılış konuşmalarında; Elâzığ Belediye Başkanı Şahin Şerifoğulları, İlimiz Milletvekilleri, Valimiz Numan Hatipoğulları yapacaklar. 

 “Kurgudan Gerçeğe Şiir” temasıyla anılacak olan 27.nci Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarının ilk gününde üç önemli panel yer alıyor.

“Ziya Gökalp/ Kızılelma” temasını taşıyan panelde, Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat, Prof. Dr. Vahit Türk’ü dinleyeceğiz…

“Ganire Paşayeva/ Azerbaycan Türk Dünyası” temalı panelde, Serhat Kabaklı, İmdat Avşar, 

Prof. Dr. Ramazan Korkmaz, Akbar Yolchuyev (Azerbaycan) fikirleriyle katılım sağlayacaklar.

3.panelde ise “Nuri Pakdil/ Kudüs” teması, Doç. Dr. Taner Namlı, Peren Birsaygılı, Mut, 

Ayçin Kantoğlu tarafından işlenecektir. 

İnşallah her yıl kurulacak bu tarihi edebi sofralarda; Kırgızistan’dan, Kazakistan’dan, Azerbaycan’dan, İran’dan, Tataristan’dan, Özbekistan’dan, Kosova’dan, KKTC’den, Kerkük’ten, Türkiye’mizden,; ak yüzlü, bilge sözlü, kartal bakışlı, civan duruşlu; aynı gövdenin baharında çiçek açmış, cümlesine meyve vermiş dalları kanat gerecek bizlere…

30 Kasım 2024 Cumartesi Günü Saat 19.00’da, Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına katılan Şairlerimiz kürsüye gelecekler. Türkiye’den ve Türk Dünyasından katılım sağlayan şairlerimiz isimlerini sizlerle paylaşmak istiyorum; “Yağmur Tunalı, Mohammed Farooq Hama (Kerkük), Aliasghar Jamrasi (İran),

Ruzal Mukhametshin(Tataristan), Bakyt Aldibekov (Kazakistan) Aysel Safarlı(Azerbaycan), 

Feyzan Korur (Kıbrıs), Kenan Çarboğa, Kozhogeldi Kuluev (Kırgızistan), 

Rüstem Tursunov (Özbekistan), Nesir Paygozar (İran), Taner Güçlütürk (Kosova), Hüseyin Akın,

Orhan Karaağaç, Merve Nur Maden, Ayçin Kantoğlu, Seval Koçoğlu, Prof. Dr. Tarık Özcan, 

Yusuf Gökbakan...” Bu tarihi programın onur konukları, Tehran Nagiyeva ve Rashad Majidov (Azerbaycan) olacaklar.

15’inci Uluslararası Hazar Şiir Akşamları Cengiz Aytmatov anısına yapılıyordu. Aytmatov’un buradan bütün Türk Dünyasına çağrısı vardı; “Bütün Türk Dünyasının Kökleri Anadolu’da olan güzel Türkçemizi kullanmalarını arzu ediyorum.” Bu sadece, ‘edebi bütünleşme.’ olarak değil; ‘hükümranlık dilinin köklerinin derinliği ile tarihe yürüyüştür…’ İnşallah artık o tarihi yürüyüşte başlamıştır. 

Uluslararası Hazar Şiir Akşamları, öyle bir faaliyet ki, bu faaliyet ‘sosyal mühendislik..’ sahasında, Türkiye’ye ve hatta bütün Türk Dünyasına; örnek/model bir çalışmadır, diyebiliriz.

Sıklıkla kullanılan bir ifade vardır; Adriyatik’ten Çin Seddine, bir koca yurt, kurt başlı beylerin adil ikliminde şenlendi/ dinlendi soluklar… Elinde kopuz Aprınçur Tigin’le ses titredi, söz kanatlandı çağlar ötesine… Sivas elinde âşık Veysel derler adına, sazıyla gözündeki ağuyu siler oldu! Şiir öyle güçlü bir sanattır ki, bu milletin asırlar boyu coşkulu yürüyüşünü bizlere anlatır. O yürüyüş, günümüz Türkiye’sinde, ‘tarihin vuslat Şehri Harput’ta bizleri bir araya getirdi…

Ahmet Kabaklı 28 Ekim 2000 Tarihinde, “Harput’ta Kültür Düğünleri” isimli yazılarında şu nazik ifadeleri kullanıyorlardı; “Düşünün ki, sadece Hazar Şiir Akşamları, Türkiye’nin irfanına hizmet derinlikleri bahşeden, Avrasyalı, Türkiyeli ve Elazığ’lı binlerce şair, bilgin, edip, hatip, müzik üstadı, araştırmacıyı millet sahnesine çıkarmıştır.”

“Şiir olmasa, dünya çöl olurdu!” diyen bir hikmet dehası Prof. Dr. Sadık K. Tural, “Elâzığ Şehri, Şiirin Başkentidir!” diyeceklerdi. Bu ne güzel ve kutlu bir onurdur…

İran Tebriz’den seslenen Türkçü şair, Nesir Payguzar ne diyor; 

“Harput Asya’nın gül bahçesidir / Bu kadar güzellik onun besidir/ O ki, şöhretini yüceltip arşa;/ 

Kulaklara çarpan müzik sesidir/ Harput ocağıdır güzelliklerin/ Havası, kışta da yaz nefesidir

Konuşmaklarında saz havası var/ Kucağında Hazar Baba Gölü var/ Harput daralanmış nar tanesidir/ Mısralar dizini simgesi olan/ Nesir’in Harput’a alakasıdır...”

Elâzığ Şehrinin en büyük derdini de, şairimiz M. Ali Eşmeli şiirinde şöyle ifade ederler;

“Hazar’ından, nazarından, pazarından, aşk al;

İl budur; derd-i cehaletle savaşmış Elâzığ...

Kültürün dopdolu başkenti desem, çok görme,

İlm ü irfansa beden, can ile başmış Elâzığ...”

“Küçük Hazar’dan, Büyük Hazar’a…” sözleri, bir tefekkür çağrısına dönüştü. O çağrıda, ‘sağduyu yankılandı…’ 

Bir kısım şairlerimiz, Harput’u, Ötüken’e; Hazar’ı ise Isık Göle benzetirler… İnşallah, bu milletin dolunay vaktidir… Tarihimizi edebi bir lisanla nasıl anlatırız?

Destanlarımıza bakınız; “Demiri Dövdük…” Dağları erittik, ayaklarımızın altına serdik, insanlığa hediye ettik koskoca medeniyetleri. Masallarımız, kahramanlarla çocuklarımızın gözlerini büyüledi, anne sütü gibi gönüllerini ferahlattı. Gürbüz yiğitler çıktı, vatan coğrafyasında… Ses verdiler, Ötüken yaylasından... Ders aldılar, Ahmet Yesevi ’den; Semerkant, Buhara rüyalarını süsledi, her dem... Kaşgar, dillerini bezedi… Aktılar, doğudan batıya doğru... Bahar coşkusu içerisinde Yunusça dillendiler, Ahi Evran Konağı’nda yenidünyalar/ yeni iklimlerle tanış oldular… Şeyh Edebali, Emir Sultanlarla hayata barış oldular... Fuzuli’den Nesimi’ye… Şeyh Galip’den, Yahya Kemal’e bir yay kirişi gibi gönül iklimini sevdalarına gerdiler… Bir hayat ki, Dede Efendilerde, Itrilerde billurlaştı…”

Üstat Dilaver Cebeci’nin, Harput’ta bir Gün isimli şiirinde;

“Müstezatlar, Hoyratlar sızlatırken geceyi

Geldi Harput ahengi kuşattı Sivrice’yi

Bu ahenk göç eyleyen bir kuşun ahengidir

Hasretten gönül dağlı Gakkoş’un ahengidir

Gakkoş coşkun bir âşık, yani sevgiden serhoş

Nezaketle asalet birleşip olmuş Gakkoş”

Mazi, elinden tutunduğumuz mana eli.. O sebepledir ki, Nesimi’den, Nevai ’den, Fuzuli’den, Nedim’den ve daha nicesinden bahsedeceğimiz edebiyat pınarı devamlı çağlamış. Bu bir köprüdür; asırların özlemini çektiği sadece duygu yüklü değil, tohumunun çatlamak üzere olduğu bir köprüdür!.. Ne cilveye, ne naza ve ne de siteme yerimiz yok; sadakat bayrağını tevazuuyla yıllarca taşıyan Alperen coşkusuna ihtiyacımız var…

Bizim Şiirimizde, onun ruh kökünde; Yunus zirvedir, Süleyman Çelebi hakeza öyle! Ali Şir Nevai ’de, Kaşgarlı Mahmut’la, ‘Türkçe divan meclisindeyiz’ Yahya Kemalle, ‘akınlardayız’ Necip Fazılla, ‘Sakarya’yla konuşuruz’ Akif’le, ‘Çanakkale’yi yaşar’ kıyama kalkar, ‘hürriyet şarkımızı’ dinleriz, Arif Nihat Asya ile ‘bayraklaşır’ Niyazi Yıldırımla, ‘destanlar burcunda dolaşırız’

Asrımızın Aksaçlı Bilgesi, bu şehre dost, gönül insanı Sadık K. Tural Hocamız ne diyorlar;

“Şiir olmasa dünya çöl olurdu”

Hikmet yıkamasa gök kül olurdu

Şiir aşktan doğar ruhu yükseltir

Aşktan uzaklaşsa arz zül olurdu!

Merhaba Hazar diyoruz… Bu şehrin, tebessüm eden muhabbet iklimine, can ve gönül içre merhaba…

Selam ve Muhabbetle


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —