Bedrettin KELEŞTEMUR


NAMAZ VE GAFLET

FİKİR BAHÇESİ


NAMAZ VE GAFLET

Bedrettin KELEŞTİMUR

Namazla, gaflet bir arada olmaz! 

Namazla, gösteriş bir arada olmaz!

Namazla, kibir bir arada olmaz!

Günün beş vaktinde, “Mâûn Suresini…” okuruz.

Mâûn Suresinin yedi ayetinin mealini birlikte okuyalım;

“Dini (hesap gününü) yalanlayanı gördün mü?

İşte o, yetimi itip kakandır.

Yoksulu doyurmağa da teşvik etmez.

Artık vay o namaz kılanların hâline!

Ki onlar, namazlarından gaflet edenlerdir (ona ehemmiyet vermezler)!

Onlar ki, riyakârlık (gösteriş için ibadet) ederler!

Ve maûn’u (zekâtı) men ederler!”

Her kesimde aynı soru, ‘sosyal çürümenin/ veya kokuşmanın sebebi nedir?’

Maide Suresi 54.ncü ayet, “bin yıl İslâm’ın bayraktarlığını yapan bu milleti işaret eder…”

Bunda, bütün İslâm Âlimleri ittifak halindedir.

“Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, şunu bilsin; Allah onun yerine öyle bir kavim getirecek ki, Allah onları sever; onlar da Allah’ı severler, mü’minlere karşı yumuşak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve başları yukardadır; Allah yolunda mücadele ederler, dil uzatanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın ihsanıdır. Onu dilediği kimseye verir. Allah’ın ihsanı geniştir, her şeyi bilendir”

Her Allah’ın günü büyük bir hüzünle gözlerimi açıyorum. Sahabe Meşrepli bir millet, nereden nerelere getirilmiş! 

İstiklâl Marşı Şairimiz bir asır önce yazdığı bir şiirinde şöyle ikaz eder;

“Ya açar nazm-ı celilin (Kur’ân’ın) bakarız yaprağına

Yahut üfler geçeriz, bir ölünün toprağına

İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.”

Bayrak Şairimi Arif Nihat Asya’nın “NAAT’ı…” günümüzü anlatır;

“Diller, sayfalar, satırlar/ “Ebu Leheb öldü” diyorlar/

Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;/ Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor!

Haset, gururla savaşta;/ Gurur, Kaf Dağı’nda derebeyi…

Onu da yaralarlar kanadından,/ Gelse bir şefkat meleği.

İyiliğin türbesine/ Türbedar oldu iyi!/

Vicdanlar sakat/ Çıkmadan yarına./

İyilikler getir, güzellikler getir/ Âdemoğullarına!”

Bir âlim şöyle derler; “Vicdanın ışığında dini ilimler, aklın ışığında fen ilimleridir, bunlar birleşirse hakikat ortaya çıkar. Ayrılırlarsa birisinden taassup, diğerinden ise hile ve şüphe doğar!”

Necip Fazıl’ın sıklıkla kullandıkları, “ham yobaz, kaba softalar…” onların elinden artık milletçe bezer olduk! İnsanımızın, ilgi alakasının dışında insafsızca, merhametsizce tamamen ‘bilgi kirliliği içerisinde…’ ifadeler kullanması o kadar gariptir ki!

Müslüman’ı Kur’an bizlere ifade ediyor. “Allah Resulü (sav.); “Benim Ahlakım Kur’an ahlakıdır!” buyuruyorlar. Kur’an’ın ilk emri, “Oku…”dur. Hadis, “İlim, Çin’de dahi olsa gidiniz alınız…” 

Bütün mesele, “ilme ulaşmaktır…” Bütün mesele, “ilimde derinleşmedir!” Sizler, 7.nci asırdan 15.nci asra kadar tarihi bir inceleyiniz; “İslam Medeniyeti, bilimin her alanında büyük İslâm Âlimlerini yetiştirecektir!” O kutlu âlimlerin sadece isimlerini bile şu satırlara yazsanız, sayfalar tutacaktır…

Akif, İslâm Âlemine yürekten seslenir;

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı

Asrın idrakine (anlayışına) söyletmeliyiz İslâmı!”

Kur’an bizlere, Mü’min erkekler ve mü’min kadınların vasıflarını anlatıyor;

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah’a ve Resul’üne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe Suresi, 84. Ayet)

Kur’an ahlakı, bizleri iyiliklerde birleştiriyor. Bizleri, hayırda yarıştırıyor. Bizlere, ‘vakıf insan olma ruhunu…’ aşılıyor. Namaz, mü’minin kâh miracıdır, kâh Yüce Yaratıcıya en yakın olma halidir.

Hadis, “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” Hadis, “Namaz, mü’minin miracıdır!” Miraç’ta, ‘kâinatı tefekkür hali vardır’

Bakara Suresi 43.ncü ayette şöyle buyrulur; “Onlar, gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.”

Gaflet içerisinde olanlara şunu söylemek isterim; “Müslüman, “güvenilir insandır, ondan hiçbir zaman kötülük sadır olmaz!” 

Şunu iyi bilelim, “Dünya, ahiretin ekin tarlasıdır!” Dünya, boşuna yaratılmamıştır. Bizler, ‘ahiretimizi dünyada kazanacağız’ İnancımız ne diyor, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışınız!” İdeal insan/ veya erdemli insan/ veya ilim ve marifet sahibi/ veya kâmil insan olma yolunda ne yapıyoruz? 

Malazgirt-1071’i düşünürüm… İstanbul’un Fethini (1453) düşünürüm… Çanakkale Zaferini (18 Mart 1915) düşünürüm… Malazgirt’ten Kocatepe’ye… Kanlarını sebiller misali akıtan bir milletin hamiyetli imtihanını düşünürüm… Akif, bizim düşüncelerimize en mükemmel cevabı veriyorlar;

“Bir zamanlar biz de millet, hem de nasıl milletmişiz: 

Gelmişiz dünyâya milliyet nedir öğretmişiz! 

Kapkaranlıkken bütün âfâkı insâniyetin,

Nûr olup fışkırmışız tâ sînesinden insâniyyetin, (…)”

Hud Suresi 112.nci ayeti geliniz ruhumuza sindirerek sürekli okuyalım; “Onun için sen, emrolunduğun şekilde, beraberinde tevbe edenlerle dosdoğru hareket et. Aşırı gitmeyin; çünkü Allah, yaptıklarınızın hepsini kemaliyle görücüdür.” 

Tek kelime, “dosdoğru olacağız!” Her türlü ‘eğrilikten kaçacağız’ Yol bir, o da; “Hakk’a giden yol!”

TAASSUP, İÇİMİZDEKİ YIKILASI PUT 

Aklın üzerinde mengene 

Gözü körlük, gönül karanlığı! 

Zaafiyet, güvensizlik! 

Tomur tomur şüphe! 

Adli katleden hüküm! 

İfratın galeyanı, benliğin azameti! 

Buz tutan, dertlenmeyen yürek! 

Vicdansızın kanaati! 

Kopkoyu bir mazi, 

Her şeyiyle fantezi bir ati! 

İnkârın bozuk nakaratı 

Taassup, 

İçi kof, dışı küf bağlamış fikir hokkabazı! 

Taassup, 

Kendi gölgesine kadar uzanan nefret! 

Taassup, 

Cehaletin kopardığı kasırga! 

Taassup, 

İdraki yok sayan idraksizlik! 

Taassup, 

Işıktan karanlığa kaçış! 

Taassup, 

Sevgisizlik ve seviyesizlik! 

Velhasıl taassup, 

Çoraklaşan gönül! 

Çoraklaşan toprak! 

Taassup, 

Kanayan yaramız! 

Aşksız, yarsız, sevdasız