Bedrettin KELEŞTEMUR


NİMETE ŞÜKRETMEYENLER

FİKİR BAHÇESİ


NİMETE ŞÜKRETMEYENLER

Bedrettin KELEŞTİMUR

Rahman Suresi 13.ncü ayette, Rabbimiz buyuruyor; “O halde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (Febi-eyyi âlâ-i rabbikuma tukezzibân) 

İnsan, “Yaratılanların en şereflisi!” İnsan, “Kâinat Sarayının efendisi!” İnsan, “Yüce Yaratıcının yeryüzünde halifesi…” 

Hz. Ali (kv), “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem sende gizlidir!”

Değil kendisini keşfeden bir insan olmak; asrımızda insan, ‘kendisinden uzaklaşıyor’ Ne garip ve ne kadar tuhafımıza giden bir durum keyfiyeti…

Hadis, “Nefsini/ veya kendini bilen Rabbini bilir.” Bir yerde, “kendin ol!” sözü ne kadar doğru!

“Nimettensin” dörtlüğümüzde şöyle deriz;

“Hürriyetim, vatanım; nimettensin!/ Nimetin, şehitlik; şehadetimdir

Bir can gibi etten ve kemiktensin / Nöbetinde olmak, ibadetimdir”

Hürriyet; toprak kadar, ekmek kadar/ Su kadar, hava kadar nimettendir./ Hür doğmak, hür yaşamak, nefes kadar;/ Devleti soluklanmak nimettendir”

Nimete şükretmediğimiz gibi, isyan etme gibi büyük bir ayıbın/ daha da ötesinde gaflet içerisine düşmek!

Anadolu, yerküresinin cazibe merkezidir… Üç kıtayı birbirine yaklaştıran, bu nezih vatan coğrafyası üzerinde, ‘dört iklimi/ veya mevsimi bir arada yaşama…’ lütfuna sahipsiniz! 

Düşünüyorum da, bu kadar büyük nimetlerin içerisinde, ‘alıp-veremeyeceğiniz nedir?’ 

Enfâl Suresi 46.ncı ayeti dikkatle okuyalım; “Allah ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir” İnancımız bizlere, ‘nefsi heveslerimiz doğrultusundaki çekişmeleri bırakınız’ diyor. 

Anadolu Coğrafyasının, ‘manevi bir zırh içerisinde olduğunu bilir misiniz?’ Tarihin kökleri üzerinde bulunduğumuzu düşünebiliyor musunuz? Maalesef, ‘tefekkürü az olan bir milletiz’ 

Geçmişe karşı, ‘unutkanız’ Hele okumaya karşı da bir lüksümüz yok gibi! Doğu insanının fıtratında vardır, “akıldan ziyade hissiyatıyla hareket etme…” Bu da, bizlerin en büyük zaafı oluyor.

“Nimete Şükür!” şiirimizde şöyle deriz;

“Nimet, haktan lütuf, iyilik ihsan

Bir nefes sıhhat, bize büyük nimet

İnsan yükü ağır, düşürme yâ Rabbi!

Akıl, idrak, i’zan, şuur, basiret,

Her biri nimet, şükrün edasında;

Hayat daha güzel, daha yürekli…”

Nerede gafil varsa, gözleri kör!/ Onların, gönülden gelmeyen sözleri de kör/ Yıkar, dökerler; âleme bakışları da kör/ Kör bir dünyanın dehşetinde kaldık! 

Sözümüzü elbette söyleyeceğiz… 

Karanlık bir dünyada, gözler kör/ Ufuk yok, gaye yok, gayret yok, nefret!/ Hissiz, aşksız, rağbetsiz bir âlemde;/ Derin vadilere inmek kadar zor/ Aklı, gönlü al, dünyada ne kalır?/ Vicdanı, teraziyi al, ne kalır? 

Gerçekten şaşarım insana! Ve özellikle de, nefret edene? ‘Sevgi husumete niye dönüşür?’ 

Şunu iyi bilelim ki, “lütufla gönlünü, nedret edene!/ İhlasla nazar, nusrete dönüşür…”

“Niyet Et!” şiirimizde şöyle deriz;

“Niyet et, yürekten iste, bakalım!

Sular nasıl mecrasını bulursa,

Bizde kendi yolumuza bakalım

Akıl, irade bir vücut bulursa,

Değirmen nasıl dönermiş bakalım!

Bir gün gelir yürek, şuur olursa,

Kahramanlar bir saf olur, bakalım!

Yüreklerde cihan kokar bakalım…”

Niyet nedir, en gizemli yakarış/ Gözyaşı nedir, şükrün edasıdır… Şükür edasını yerine getirmekle mükellef olduğumuzu, sıklıkla söylemek isterim. 

Nimet Sözlükte; “bağış, iyilik etmek, lütuf!” demektir. Ayrıca, “yiyecek ve içecek” manasına da gelir.

Allah’ın Resulü buyuruyorlar; “Allah’ın nimetleri kimde çoğalırsa, insanların ona yük olması da çoğalır!” Burada karşımıza hemen, ‘infak kültürü…’ geliyor. O kültür nedir? “Zayıfı, yoksulu, kimsesizi, yolda kalmışı, bilumum ihtiyacı olanı ayağa kaldırma…” kültürüdür. Toplumun her bireyinde/ veya kurumunda dalga dalga yayılan sorumluluk alanı…

Hadis, “Beni güçsüz olanlarınızın yanında arayınız. Çünkü siz güçsüzleriniz sayesinde zafere kavuşturulup rızıklandırılıyorsunuz!” Nimetin, şükrünü/ veya edasını yüreğimizde hissedeceğiz… Sürekli olarak da, vicdanımızı tartıya alacağız.

Hadis, “İnsan iki nimet hakkında yanılgıdadır; sağlık ve boş vakit!” Öyle ki, ‘zamanın yakasından tutacağız!’ Her anımızda, ‘vakit, nakittir’ diyeceğiz. Vakit konusunda, ‘bonkör davranmayacağız’ Nefesimizi boşa tüketmeyeceğiz. 

Mevlana, “Nimet, insana gaflet verir, şükür uyandırır!” Yazımızın başlığına ne demiştik; “nimete şükretmeyenler!” İşte onlar, gafletin açtığı gayya kuyusuna düşerler!

İsra Suresi 83.ncü ayette şöyle buyrulur; “Biz insana (sağlık ve genişlik gibi) nimet verdiğimiz zaman, Allah’ı anmaktan yüz çevirip yan çizer. Ona fenalık dokununca da pek ümitsiz olur, (Allah’ın ihsanından ümidini keser)” 

Vatan, Bayrak, Ezan, Devlet vesaire büyük bir nimettir. Bu millet bizlere belli roller vermiştir. O roller, kâh makam olmuştur, kâh mal/ veya mülk olmuştur… Fedakârlığımız, her türlü israftan, istismardan uzak, vefalı bir duruş içerisinde, kendi insanımıza dönük olacaktır. Bir binanın içiçe girmiş tuğlaları misali…

Nimete elbette ki, şükür borcumuz vardır. O şükrün de edasını yapmakla mükellefiz. Bir ve beraber olma şuuru içerisinde sorumluluklarımızın da şuurunda olacağız vesselam.

Selam ve muhabbetle