ÖMÜR VE ÖLÜM
Bedrettin KELEŞTİMUR
Uzun ince bir yol demişler ömre
Katar katar anılar yürür ömre
Çocukluk, ihtiyarlık derken; ‘dört mevsim’
Kâh bahar, kâh kış renk verir ömre
ÖMÜRDEN GEÇER
Gün doğar, gün batar, ömürden geçer
Şu can, fani âlemden birgün göçer
Tebessüm et güne, günün beş vakti
Muhabbetten gönülde güller açar
ÖMÜR KISA
Sanma dünya yolu sonsuza akar
Ömür kısa gölgesi uzar gider
Mizan vakti gelir, tartıya bakar
Bütün hesaplar, Hakk’a uzar gider
Ey gönül gözyaşı sonsuza akar
Aşk yolcusu, vuslata uzar gider
OMÜR
Ömür, püfür püfür esen rüzgârmış
Gündüzü gecesi, baharı kışı...
Her mevsimin ayrı çelengi varmış
Dualar âminler sabır yokuşu...
Yokuşta elimi tutan da yârmış!
Yol gösterir zümrüd-ü anka kuşu...
Dağlar ötesi hasretim ağarmış
ÖMÜR
Ezel ile ebed arasında kurulan hat
Ezelde takdir edilmiş çizgi çizgi hat
"Ne bir an geri, ne ileri bırakılır"
Zaman diliminde bir milim şaşmayan hat
ÖMÜRDEN YENİ BİR YIL
Düştü takvimlerden, ömürden bir yıl
Maziyle Hâl arasında, git-geller
Keşkelerle nefeslenir, ‘yeni yıl’
Ümit bayrağına, ‘düşmesin seller’
SEVGI
Ahlâkın asil boyasında sevgi
İman ve ihlasla yeşerir sevgi
Gönül gözüyle seyreyle âlemi
Yaratılışın mayasında sevgi
ÖLÜM İKİ HECE
Ölüm, iki hece
Ne gündüz, ne gece
Sözün bittiği yerde
Kader, alında yazı
Kışında karı, ayazı
Kefendir beyazı
Sözün bittiği yerde
Nefesin kesildiği yerde
ÖLÜM KADERDE…
Ölüm kader de, keder gözyaşımız
Kim bilir nerde, son lokma aşımız
Ürküntü verir; her ölüm, ayrılış!
Taşınır, fani âlemden na’şımız
Yolumuz mahşer, tevhide sarılış
Müjdedir en kutlu nida, “Kurtuluş”
ÖLÜM
Ölüm, sevdiğin dalından koparır
Bilirim mahşere yolculuk başlar
Bu ne his, dünyalarımı aparır
Yerinden oynarmış olanca taşlar
Köyüm, şu asırlık ihtiyar konak
Ak yüzlerin hani, ruhundan kopmuş!
Cansız bir beden gibi taş duvarlar
Hasırlı seccade alnından öpmüş!
ÖLÜMÜ YAŞAMAK
Bilir misin şu dünya, emanet yurdu...
Nefis, bizi gönülden çalan pusu
Ey gafil, nasıl da ‘fani’ye uymuş!
Her giden yolcu, ameliyle anılır
Gurbet, içimizde deriz garibe,
Dost şerbetin, hayretle içeriz!
Her giden yolcu, dün-yasıyla anılır
O hasret, hayret, hicretin adı ölüm...
Yaman bir ayrılık sancısı gülüm...
Sana aşina olduğum Ey dünya?
Muhabbetimi, tebessümü aldın
Meğer ‘yalnızız’ ıssız bir sokakta...
İzbe bir yolda, meğer ayazdayız
Merhaba, dirilişe ve ölüme
Merhaba deriz, fenadan bekaya
Merhaba deriz, bahardan kışa
Merhaba deriz, gündüzden geceye!
Merhaba, iki hecenin soğuğuna..
Bize, Hakkı soluklayan, nefese!
Dünyamız! geçmişe, ‘hikâye’ deriz
İz bırakan, birer ‘hatıra’ deriz!
Gölgeler gibi; vücudun kıyamda,
Bakın o musalla taşın kapısına
Bekaya açılan, yolun durağı!
Vuslat yolcusu; yüzü Hakka dönük
"Ölmeden önce ölümü yaşamak"
Selam bizden, hidayet yolcusuna