Bedrettin KELEŞTEMUR


SEVMİYORUZ EFENDİM!

FİKİR BAHÇESİ


SEVMİYORUZ EFENDİM!

Bedrettin KELEŞTİMUR

Düşündüm, bizim en büyük eksiğimiz nedir? 

Malazgirt’ten Kocatepe’ye/ 26 Ağustos 1071 tarihinden 30 Ağustos 1922 tarihine doğru, zaman tünelinden bir yolculuk yaptınız mı? 

O yolculuk bizlere şu dersi vermektedir; “Sevdası olmayanın sevgisi de olmaz. Ülküsü olmayanın söyleyeceği türküsü de olmaz!” Sevgisizlik tamamen çıkmaz bir yol değil mi?

Öyle ise sevgide neler var; “Muhammedi bir ahlak, Sahabe meşrebi, özgüven, teslimiyet, alçakgönüllülük, fedakârlık, vefa, doğruluk ve dürüstlük, emniyet ve liyakat, saygı ve muhabbet!”

Ecdat sözüdür, “Her derdin bir devası vardır. Her gecenin bir sabahı vardır. Her kışın bir baharı vardır!” Bizim inancımızda, “yeis veya ümitsizlik yoktur!” Öyle yüce bir ahlak ile boyanmış bir sabır ilacı ve tahammül reçetesi var ki, o reçete bizlere, “her iklimde, sevda yürüsün diyor. O sevdaya da gönlünüzü seriniz!” diyor. 

Ahlakın asil boyasında, sevgi vardır. Sevgi, ‘iman ve ihlasla yeşerir’ Geliniz, gönül gözüyle âlemi seyrediniz; ‘yaratılışın mayasında da sevgiyi bulacaksınız!”

Lütfen şu hadisi, başucunuzda muhafaza ediniz; “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!”

Sevgi üzerinde titreyerek duralım. Sevgi, ‘hayat, bereket, sulhu selâhtır. Sevgi; toprağa düşen nişan, bahardır. Aydınlığa uzanır fecri felâh, sevgiye rahmet eder, vakti selâh’

Günümüzde şu koca kâinat, ‘sevgiye/ veya sevgi nazarına muhtaçtır’ 

Malazgirt’ten günümüze bir roman yazsam, o romanın ilk satırları şöyle olurdu; “Sevdalarımız yürür Anadolu’dan. Alpler, erenler, veliler diyarından… Şecaat yürür asrın bütün kalelerinden… Vefa ve sadakat bayrağı dalgalanır, Sıddıklar ordusundan… Ey Sahabe meşrepli yüzler; Ecdadın kutlu selâm ve selâtı üzerinize… Fırat’ta, Dicle’de abdestlerini aldılar, kelâm ettiler, kâmil bir ruha erdiler… Şefkat dolu, fetih yürekli nazarlar; Her biri yıldız olup, Anadolu’ya aktılar…” 

Sevdanın diliyle ne kadar konuşabilirsiniz?

Sevdanın dili, hicrandır dünyada… Dermanın dili, burhandır dünyada, Rüzgârın dili, devrandır dünyada, Divanın dili, şükrandır dünyada… Hasretin dili, irfandır dünyada…

Yazımızın başlığına biraz da ürpererek ne dedik,  “ sevmiyoruz Efendim!” Bütün sıkıntılarımızın sebebi ise, ‘sevgisizlik…’ Öncelikle, ‘kendimizi sevmiyoruz’ İnsanımızı, değerlerimizi sevemiyoruz! Sürekli anlamsız karalamalar/ veya suçlamalarla geçen iç karanlığı… Kanaati, hoşgörüyü, eleştiriyi ve hele okumayı sevmiyoruz. Kimler, ne derse desinler bizlere; sohbeti, kelâmı, kalemi, okumayı sevmiyoruz! Mutsuzluğumuzun yegâne sebebi de, sevgisizlik… Kendi iç dünyamıza; sabrı, sükûtu, çileyi, feryadı da uzak tutuyoruz! Her birinde sanki sevgisizlik mührü! Sevgide mutluluğu ve yüksek bir morali yaşarsınız!

Sorarım sizlere, cevabı da içerisinde saklı olarak; “sevgi, güneş gibi adil olursa; hakikat vuslat yolunu bulursa; İşte oradadır titreyen yürekler! İlk ışıkları kapılarımızı çalarsa, sevgiye açılan yollar oradadır!” Canlar, dostlar şunu gayet iyi bilelim ki, “sevgi dili, asrımızın kavramıdır!” Var mısınız, o dilde birleşelim! O dile, dertleşelim, kaynaşalım!”

“Sevgi Dertlere Hekim!” şiirimizde ne diyoruz?

“Dışı içine esir, içi dışına hâkim”

Korku vicdana tesir, sevgi illete hekim

Şiirden taşan nesir, mısralar asıl rakım

Payda da ortak kesir, ortak gayeye hâkim

Gölgeler mi bize sır, aynaya düşmüş resim!”

Her zaman için, yürekli adımlarla, ‘sevgiyi…’ konuşalım. Sevgisizliğe, hele surlarda hiç mi hiç gedik vermeyelim.  Gayet iyi biliyoruz ki, “sevgi yolu diken olur, taş olur. Çetin yollar bizlere sır olur, sırdaş olur. Hayat kâh nimettir, kâh aş olur. Çileye tebessüm, sevgiye de baş olur!”

Gözler arar dostu, elemli günlerde… Sarar kokusu, o nahif güllerde… En zorlu günlerde bile, sade sevda yürür, yürek dolusu…  Şunu iyi bileceğiz, “sevgi imandan bir cüzdür!” Sevgiye nazar da, ‘kalbi ve hasbidir’ Aşksız, ruhsuz ibadet te huzur vermez insana… Ve hele, ‘haset ve kibir, sevginin has mıdır?’  Bütün kelimeler, sevgi üstüne… Öfkeni, sevgi çamuruna bula! Merhameti merhem et can üstüne; illeti, şefkat hamuruna bula…

Sürekli sorgularım, ‘akıl, marifet satılır mı pula’ Onca hizmet atılır mı, çapula… Aşksız hayaller dökülür seraba… Özetle yegâne çağrımız, “Sevgi dilidir…” lütfen, o dilden bir milim bile ayrılmayalım.