ŞİİR ÜZERİNE GÖRÜŞLER!
Bedrettin KELEŞTİMUR
Destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu şiiri şöyle tarif eder;
“Şiir; dikenlikte lâleye benzer
Ne fıkraya, ne makaleye benzer
Şair; vatan içre kaleye benzer,
Korur milletinin itibarını”
Sanatın en dokunaklı ve de duyarlı tanımı.
Şair, bu tanıma göre, gönül dünyasında, bal yapan bir arı misali; daldan dala, halden hale, nice devirlerden nice ufuklara taşıyan ruh insan…
Coğrafyamın dil, tarih ve kültür iklimi üzerinde dünden bugüne kutlu yürüyüşünü, asil ve vakarlı bir edayla yürüten şüphesiz şairlerimizdir...
Kaşgarlı Mahmut’un, Yusuf Has Hacib’in, Ali Şir Nevai’nin, Yunus’un, Mevlana’nın Fuzuli’nin, Süleyman Çelebi’nin, Nedim’in, Şeyh Galib’in, Yahya Kemal’in, Akif’in, Necip Fazıl’ın…
Ve dönemlerinde yetişen bütün zirve şairlerin eserlerinde; tarihte büyük medeniyetler kurmuş bir milletin; kimliğini, duruşunu, dilini, harsını, bedii zevklerini, zarafetini, asaletini, sadeliğini, vakarını ve bilumum güzelliklerini kurabilirsiniz!
Şair, kendi şiirinde sadece kendi ruh zenginliğini yansıtmaz!
Sadece, kendi iç dünyasını mısraların ahengi ile pekiştirmez!
Sadece, kendi hayatının varlığı ile de meşgul olmaz!
Şiirde, öncelikle ‘kolektif şuuru...’ ararız...
Öyle ki, şiirin ‘nutku ilahi...’ oluşundaki sebeplerin başında, ‘ilham kaynağı...’
O kaynağın beslendiği maşeri vicdanı en iyi şekillendiren iklim akla gelir!
Süleyman Çelebi’ye o muazzam ve mualla eseri yazdıran sebepleri öncelikle düşünmeliyiz?
Yunus’un dilini güçlü kılan sebeplerle birlikte, O eserdeki tasavvufi derinliği kendi hikmet pınarından içerken nasıl bir tat aldık?
Fuzuli’yi acaba, ‘fazıl...’ rütbesine taşıyan iklimi bizlerde yaşayabildik mi?
Bursa’da Zaman şiirini okurken, bir koca tarih, bir dönemin bütün hatıraları süzülerek gözlerimizin önüne geliyor!
Akif’in şiirlerinde, Çanakkale’nin mahşerine taşınırsınız...
Koskoca İstiklal Mücadelesinin canlı siluetiyle, tekrar tarihin o karanlık dönemlerine ibret fotoğraflarının kareleriyle dönersiniz!
Şair, içerisinde bulunduğu zamanı en iyi şekilde anlatan deha insanlardır.
Şair, şiirlerinde kullandığı ‘dil...’ ile belki de, bu millete karşı en büyük namus borcunu ödeyen şahsiyetlerdir.
Şairde, güzel Türkçemin zarafeti, inceliği, sadeliği, akıcılığı, duruluğu ve zenginliği göz alıcı bir dekorla/ mısraların ahengiyle karşınıza çıkmaktadır!
Şairin, şiirlerinde dile getirdiği iklimde; bu milletin kendisi vardır!
Aşk, sevdanın namusu...
Dil, sözün kamusu...
O halde, şairin eserinde bir milletin öz tapusu...
Vicdana tesir eden sözde elbet kendimi bulacağım!
Evet! Şairler, hikmet dolu sözleriyle bir milletin gönül muallimleri!
Geçmiş ile gelecek arasında asıl fikri ve edebi köprüleri kuran Alp erenlerdir!
Bütün bu düşüncelerin ışığında, sanatın ve eserin üzerinde kendimizi yoğunlaştırabiliriz...
Şiirde, kural tanımayan anlayışa karşıyım!
Şiir de, milli terbiyenin dışına taşan ahenksizliğe karşıyım!
Şiirde, tasvirsiz/ hedefsiz/ gayesiz/ aşksız/ ruhsuz ve rağbetsiz anlatıma karşıyım!
Şiirde ve sanat eserinde, bu milletin deseni/renkleri/ motifleri/ kimliği,
Hassasiyetleri mutlaka, ama mutlaka olacaktır!
Şairde, bu milletin dünü ile bugününü birleştiren/ kaynaştıran/ yoğurarak, belli bir sistem üzerine formatlayan zengin birikimin olmasını mutlaka ararım...
Şiir, sadece yalın ifadelerin kalıplara dökülmesi değil!
Şiirde, beşer güzelliğinin bütün halkalarını görmek isterim!
Şairin, samimiyeti ve duruşundaki vakarı mutlaka eserine de yansıyacaktır.
Şairi güçlü kılan sebeplerin başında ne gelir, ilim muhiti!
Bir söz vardır; marifet iltifata tabidir!
Sanata olan saygımız, sadakatimiz, samimiyetimiz ve dürüstlüğümüz edebi muhiti besler.
Şiirin tarifinde neler vardır derseniz; İrfan derim, hikmet derim, nesillerin ruhu derim, nutk-u ilahi derim! Milyonların yüreğini bir sese, bir soluğa taşıyan kolektif eserim derim!
Yunus’un dilinde ne vardır?
Bir milletin nazarları mısralara can vererek, hayat vererek şekilden şekle boyanarak dolaşır!
Şair, yaşadığı asrın aynasını tutar...
O sebepledir ki, şairlerimiz ‘gam kervanımızdır...’
Acılar mısraların dilinde öylesine bir çığlığa dönüşür ki, O çığlıkta rüzgârın nağmesini duyarsınız…
Şiirde, içli dünyanızı yaşarsınız!
Yunus’un dilinde, bir büyük gönül coğrafyası aşk rahlesindedir!
Ahmet Yesevi’nin, ‘Hikmet…’ inde, bu milletin kutlu yol haritası şekillenir.
Şiir, bir sihirli ülkedir!
Bütün bilinmezlerin ötesinde, maveradan yankılarını inceden inceye alırsınız.
Dün ozandı, hikmetli ve ibretli sözlerle gönüllerinizin fatihi!
Bugün iz bırakır, kalplerine nüfus eder milyonların.
Şiir, güzel söz söyleme sanatıdır!
O güzelliklerde, yaşamak/boyanmak ve de bezenmektir! Şairlerin hikmet dolu yüzlerine bakınız;
Ürperten bir sessizliğe sizleri alır götürür.
O büyüleyici sessizlikte, en nadide ilacınız, damak zevkiniz; şiiriyettir.
O sebepledir ki, şairlerimiz ince ruhludur, sabrı her dem yudum yudum içmekte/ içirmektedir.
Şiirde, yakarış ve yalvarış vardır!
Dualar ve âminler bir sessiz çığlık gibidir…
O çığlığı duyar gibiyim.. O çığlıkla, asırlar dile gelir...
Şiirin hikmetinde ne vardır?
İnsanı, bir ağaç gibi budar…
Her mısraında, törpüler!
Kabalıkları, bir su misali alır götürür!
Şair, yufkadır... İnce ruhludur, bütün fırtınalar içinde yer ve zaman kaydıyla kasırgaya dönüşebilir...
Şiir ve güzel sanatların ikliminde gönül rahatlığının/;
Alçak gönüllülüğünün;
İnsanı ve onu kuşatan eşyayı sevmenin;
Sebepler illetinden hareketle derin bir tefekkürün izleri vardır!
Şairin dediği gibi, “Sanat, meğer her tecelli de Allah’ı aramakmış.”
Tarih, olayları anlatır...
Şair, nesilden nesile bir büyük iç derinliğin tefekkürüyle, bizleri, mazinin derinliklerine sımsıcak duygularıyla götürür.
Bir Yemen Türküsünde,
Bir Mostar Türküsünde; ‘şiirin ölümsüzlüğü...’ zamanın kılcal damarlarında dolaşır!
Bu millet ne Fuzuli’yi ve ondaki zamanı
Ve ne de Baki’yi ondaki tarih kokan mısraların iç derinliğinden ve ahenginden kendi dünyasını ayıramaz. Şiirle, bir milletin dili, irfanı, edebi, ruhaniyeti ve kimliği bütünleşmiştir.
Şiirde, bizim destanlarımız, bizim türkülerimiz vardır.
Şiirde, bilgimiz, yüreğimiz, cesaretimiz, tarihe olan alakamız, çizgilerimiz, desenlerimiz, renklerimiz, desenlerimiz vardır…