Bedrettin KELEŞTEMUR


“YARIM KALAN MEKTUP”

FİKİR BAHÇESİ


“YARIM KALAN MEKTUP”

Bedrettin KELEŞTİMUR

Huraman Muradova ’nın nefis eseri…

Muradova ‘nın bütün ruhu eserine yansımış… 

“Yarım Kalan Mektup!” bir kimliği, güçlü bir tevazuu, müthiş bir ideali ve ‘kendin ol!’ çağrısının mısraların diliyle hafızalara taşıdığı tefekkürün ipuçlarını bizlere veriyor.

Bu eserin müellifi/ veya yazarı kimdir? 

Huraman Muradova ’yı biraz daha yakından tanımaya ihtiyacımız var. Muradova, 1965 tarihinde Azerbaycan’ın Goranboy şehrine bağlı Hankervend köyünde doğuyor. Babası aslen Karabağ’ın Lâçin şehrinden… Lâçin Şehri, Muradova’nın şiirlerinin inşasında ana unsur olacaktır. Muradova, 1988 yılında, Azerbaycan Devlet Mimarlık Üniversitesinden mezun olacaktır. Onun çalışma azmi ve iradesi 2009 yılında, “Milan Hospital” Özel Tıp Merkezini hayata geçirmesine vesile olacaktır. Bu özel hastahane, Huraman Muradova’nın Tıp alanında gösterdiği hizmetlerle büyük takdirleri ve ödüllerle birlikte gönül alkışlarını da üzerinde toplayacaktır. Sahibi olduğu bu Özel Tıp Merkezi, dünya standartlarında bir donanıma ve hizmet ağına sahip olacaktır. Huraman Muradova’yı Azerbaycan halkı; “başarılı bir mimar, hayırsever bir iş insanı, şair ve hümanist bir mütefekkir olarak bilmekte ve sevmektedir.”

Huraman Muradova’yı asıl zirvelere taşıyan da, “11. Karabağ Savaşı’nda, 44 günlük Vatan Muharebesi devrinde şehit ailelerine ve gazilere kurucusu ve sahibi olduğu “Milan Hospital” özel hastanesinde ücretsiz tıbbi hizmetler sunmasıdır…” Tabi ki, ‘ödüller, mükâfatlar, alkışlar…’ onun hakkı… Bir de, Hak katındaki, ‘manevi kazanımlar…’ Türk Dünyasına, özellikle de, ‘kadın vakarını yücelten tavrı…’ Huraman Muradova’nın eserlerinin daha fazla okunmasına da vesile olmaktadır.

Muradova’nın, Turay Yayınları arasında okuyucu ile buluşan eserin önsözünde şu ifadeler yer almaktadır; 

“Kilometrelerce uzakta, dünyanın çeşitli coğrafyalarında olmasına rağmen yüreği büyük Türkistan aşkıyla, Turan sevdasıyla çarpan kan kardeşim, kandaşım, yurttaşım, soydaşım! Sizleri, yüce Yaradan’ın adıyla, yürekten, derin saygı ihtiramla selamlıyorum! Selam sana, Azerbaycan! Selam sana, Türkiye’miz! Selam sana, Özbekistan! Selam sana, Kazakistan! Selam sana, Kırgızistan! Selam sana, Türkmenistan! Selam sana Ulu Türkistan! Selam olsun, Kerkük’te yüreği bizimle çarpan Türkmen analarımıza! Selam olsun Altaylara, Sibirya’ya, Tuva’ya! Selam olsun Hakasya’ya, Tataristan’a! Selam olsun Başkurdistan’a, Çuvaşya’ya! Selam olsun Kırım’a! Selam olsun Türk’ün yaşadığı bütün Turan ellerine! Selam olsun Turan’ın kalbi Tanrı Dağı’na! Selam olsun benim güzel Karabağ’ıma! Benim yüreğimden kopan ve mısralarıma sirayet eden gönül fısıltılarıyla, uzak diyarlarda olmalarına rağmen, hemdem olan aziz okuyucularım! Elinizdeki bu kitap, dünyanın benim penceremden görünen bölümüdür... Elinizdeki bu kitap gönlüme, ruhuma sığmayan İlahi aşkımın sözde tecelli etmesinden ibarettir.”

Yarım Kalan Mektup isimli eser, 296 sayfadan oluşuyor. “Turan Eller”, “Aile Ocağı”, “Yarım Kalan Mektuplar”, “Ben Sevgi Şairiyim”, “Poema”, “Şair Hakkında”, “Albüm” gibi bölümlerden oluşmaktadır. 

Turan Elleri başlıklı şiirinde şairimiz şöyle seslenir, “Birlikte yürürler Kızılelma’ya/ Kardeş Türkiye’yle, can Azerbaycan/ Kazak, Türkmen, Özbek, Kırgız’da gelir,/ Kurulacak mutlak, o büyük Turan” 

Muradova’nın bu mısralarını okurken, Yüce Yaratan’a, ‘ellerimi semaya açıyor, duada bulunuyorum’

Azerbaycan’ın o meşhur vatan şairi, “Elmas Yıldırım’ın Kara Destan Şiirinde…” bir müthiş çığlık, vaveyla ortalığı inletiyordu;

“Azerbaycan dert içinde boğulmuş/ Sevenleri diyar diyar kovulmuş/ Ağla şair ağla yurdun dağılmış/ Nerde kopuz, nerde keman hey/ Nerde büyük vatan, nerde Turan hey…” 

İşte kopuz, işte keman; işte büyük vatan, işte Turan diyerek haykıran 21. Asrın şairesi, Muradova bizlere; 44 günün o kutlu Karabağ Zaferini mısralarında nakış nakış işleyeceklerdi; 

“Sen Ulu Turan yurdunun/ Arşa yükselen ünüsün./ Sen bu kadim toprakların,/ Hem dünü hem bugünüsün./ Araya set çekilse de/ O yollardan çok geçildi,/ Parçalanmış yüreğinin/ Al kanları çok içildi/ Azerbaycan…”

Vatan şiirinde şairimiz; “Vatan Seni seven bu yürek/ Her an seninle çarpar/ Sen benim aşk mabedim/ Benim gönül mülkümsün/ Sen benim bu dünyada/ Akidemsin/ ülkümsün!”

Şairimiz, Baba/ Ata Ocağı Lâçin’in kurtuluşu içinde şöyle sesleneceklerdi;

“Adak kestim…/ yurda yeteyim diye,/ Gül olup bağında biteyim diye,/ Mis kokan yaylaya çatayım diye, / Ne hoş gündü ne hoş hâldi,/ ay Lâçin, Can Lâçin…” 

 

Mazi, elinden tutunduğumuz mana elidir. O sebepledir ki, Nesimi’den, Nevai ’den, Fuzuli’den, Nedim’den, Hüseyin Cavid’inden, Ahmet Cevat’ından, Akif’inden, Yahya Kemal’den ve daha nicesinden bahsedeceğimiz edebiyat pınarı devamlı çağlamış. Bu bir köprüdür; asırların özlemini çektiği sadece duygu yüklü değil, tohumunun çatlamak üzere olduğu bir köprüdür! Bizim Şiirimizde, onun ruh kökünde; Yunus zirvedir, Süleyman Çelebi hakeza öyle! Ali Şir Nevai ’de, Kaşgarlı Mahmut’la, ‘Türkçe divan meclisindeyiz’ Yahya Kemalle, ‘akınlardayız’ Necip Fazılla, ‘Sakarya’yla konuşuruz’ Akif’le, ‘Çanakkale’yi yaşar’ kıyama kalkar, ‘hürriyet şarkımızı’ dinleriz, Arif Nihat Asya ile ‘bayraklaşır’ Niyazi Yıldırımla, ‘destanlar burcunda dolaşırız’ Huraman Muradova’nın da, şiir kimliğinde bu şuura sahip olduğunu görmekteyiz. Asrımızın Aksaçlı Bilgesi, bu şehre dost, gönül insanı Sadık K. Tural Hocamız ne diyorlar;

“Şiir olmasa dünya çöl olurdu”

Hikmet yıkamasa gök kül olurdu

Şiir aşktan doğar ruhu yükseltir

Aşktan uzaklaşsa arz zül olurdu!

Şiire bizler, “Nutk-u İlahi!” diyoruz. Allah’ın Resul’ü, “Şiirde Hikmet vardır!” buyuruyor.

Muradova’nın, “Ayasofya’m” şiirini okuyunca, “Allah Resul’ünün İstanbul’u fetih müjdesini verdiği Hadis…” ruh dünyamı bütünüyle sardı. Malazgirt-1071’i, bizler; İstanbul-1453’ün fethine açılan kutlu yol biliriz… O kutlu yolun, Fetih Camisi/ veya Kızılelma’sı, şüphesiz ki Ayasofya’dır…

Peygamber’in nur yüzüsün, /Fatih Sultan’ın sözüsün, /Gönlümün gören gözüsün, /Gel edelim birkaç kelam / Ayasofya’m, Ayasofya’m…”

Sözün burasında, “Şair ve Kimliği…” hakkında birkaç cümle kurmak istiyorum. 

Kur’an da, şairler “şuara” süresine isim olmuşlardır!

”O şuaraya (şairlere) gelince, onlara azgınlar uyar” (şuara, 224)

Sonraki ayette, “Görmedin mi? Gerçekten onlar (o şairler) her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar (da her türlü yalan ve çirkin sözü söylerler)” “Ve onlar, yapamayacakları şeyleri söylerler.”

Buraya kadar zikredilen, “iman etmeyen…” şairleridir.

İman eden şairler hakkında Kur’an şöyle buyuruyor;

“Ancak iman edip Salih ameller işleyenler, Allah’ı çok zikredenler ve kendilerine zulmedildikten sonra, (şiirleriyle) intikamlarını alan (mü’min şair)’ler müstesna! Zulmedenler ise, nasıl bir inkılap yerine (dünyadaki hallerinin zıddına) döneceklerini yakında bileceklerdir” (Şuara, 227)

Hadis, “Şiirde hikmet vardır”

Şair Hasan için Allah Resulü şöyle buyururlar; “Allah (cc) Hassan’ı Resulullah’ı müdafaa ettiği veya onun adına mufahara yaptığı müddetçe Ruhu’l- Kudüs takviye etmektedir” 

Allah Resulü(sav) İbnu Ravaha’nın şiirleri için şöyle buyurmuşlar; “Onun şiirleri, Mekkeli kâfirlere oktan daha çabuk tesir eder!”

Resülullah(sav), Kureyza günü, (şairi) Hassan bin Sabit’e; “Müşrikleri hicvet, zira Cebrail seninle beraberdir!” 

Destan Şairimiz, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, şiiri nasıl tarif ederler; 

“Şiir dikenlikte laleye benzer

Ne fıkraya, ne makaleye benzer

Şair, vatan içre kaleye benzer;

Korur milletin itibarını”

Muradova’nın şiirlerinde, “milletin itibarını koruma da…” vakarlı bir duruş ve sesleniş görüyoruz. 

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun, Türkistan’daki uyanışı, aydın harekâtını mısralarında o kadar nezih bir şekilde dillendirmişler ki,

“Bu kopan fırtına, Orta Asya’da

Yüz yıl sonra Anayurt uyanması...

Bahar müjdesidir gonca çığlıklar,

Gök gürültüleri... Kurt uyanması...”

“Yarım Kalan Mektup…” eserini bir bütün olarak yorumlarsanız, “Anayurt uyanmasını…” ve onunla birlikte, “Bahar müjdesinin çığlıklarını…” duyabiliyoruz. 

İstiklal Marşı Şairimiz Akif ne diyorlar; 

“Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı/ Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı”

Muradova’yı dinleyelim; “Senin ulu mabetlerin,/ Tarihimin nişanesi/ Sarayların duvarında/ Yankılanır Kur’an sesi,/ Benim Özbekistan’ım/ Sensin ana vatanım,/ ey Taşkent’im/ Gönül yurdumda başkentim!” Bir millet oluşun ılık rüzgârlarına merhaba… Teşekkürler, Huraman Muradova…