Av. Serhat Öz (MAKULİYET ÇİZGİSİ)


ZİNCİRLEME İHMALLER

MAKULİYET ÇİZGİSİ


ZİNCİRLEME İHMALLER

 

Göçmen kaçakçılığı suçları, uluslararası göç baskısının yoğunlaştığı Türkiye gibi ülkelerde giderek artan bir yargı yükü oluşturuyor. Ne var ki, bu davalar çoğu zaman usuli güvencelerin göz ardı edildiği, adil yargılanma ilkesiyle bağdaşmayan şekillerde yürütülmektedir. Özellikle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 202. maddesinde düzenlenen tercüman bulundurulması zorunluluğunun ihlali, yargılamaların temel haklar açısından sakat doğmasına sebep olmaktadır.

Göçmenlerin sorgularında, sınır düzeyde Türkçe bilen bireylerin ifadeleri çoğu kez tercüman atanmadan alınmakta, yalnızca “Türkçe biliyorum” şeklindeki bir yanıtla tercümansız işlem yapılmakta; bu da CMK m. 202’ye açıkça aykırıdır.

Zira kanun açıkça, sanığın Türkçe bilmediği veya kendisini ifade edemediği hallerde, sağlıklı bir çeviri sürecinin işletilmesini şart koşar. Anadilinde savunma yapamayan bireylerin iradesi sağlıklı değerlendirilemez. Tercüman yokluğu, hukuka aykırı delil yaratmakla kalmayıp, aynı zamanda savunma hakkını da işlevsiz hale getirir.

Bir göçmenin sınırlı Türkçesiyle “beni o getirdi” demesi, çoğu kez hayatında görmediği sanığın mahkûmiyetine gerekçe yapılmakta, tercüme yokluğu nedeniyle ifadelerin bağlamı ve niyeti adeta buharlaşmaktadır.

Göçmen kaçakçılığı suçlarında sanığın telefon kayıtları (HTS) üzerinden yapılan incelemelerde, iletişimde olduğu kişilerin kimlikleri, konumları, ilişkileri ve özel yaşamlarına dair bilgiler adeta teşhir edilmektedir. Oysa ki, Anayasa’nın 20. maddesi ve AİHS m. 8 uyarınca özel hayatın gizliliği esastır.

Ceza Muhakemesi Kanunu, koruma tedbirlerine dair 135. madde ile iletişimin denetlenmesini sınırlı koşullarda mümkün kılarken, bu verilerin 3. kişiler lehine veya aleyhine kullanılmasını ve alenileştirilmesini yasaklamaktadır. Bir yargılamada sanığın suçla ilgisi olup olmadığı araştırılırken, irtibat kurduğu her bireyin adeta bir şüpheliye dönüştürülmesi, özel hayatın ihlalidir ve masumiyet karinesine açıkça aykırıdır.

Bu tip davalarda hızlı yargılama arayışı, çoğu zaman delillerin sağlıklı değerlendirilmeden mahkumiyete dönüşmesine sebep oluyor. Sanıkların bireysel değerlendirilmesi yapılmadan, bir tür “toplu suç psikolojisi” içinde ceza verilmesi, yalnız sanıklara değil, adil yargılanma hakkının bizatihi kendisine de zarar vermektedir.

Göçmen kaçakçılığı gibi ciddi ve uluslararası boyutu olan suçların yargılanmasında dahi, CMK m. 202 gibi usule dair güvencelerin hiçe sayılması, ceza yargılamasını güvenilirlikten uzaklaştırmakta, sadece hukuki değil, insani açıdan da onarılamaz yaralar açmaktadır.

HTS kayıtlarında geçen her isim, her numara potansiyel suçlu değildir; ve her “az Türkçe bilen” birey yeterince ifade verebilir zannedilerek alınan beyan da adaletli değildir.