NİMETLERE ŞÜKRETMEK
Şükür: iyilik edenin ve nimet verenin kadrini ve kıymetini bilip bunu insanlara göstermek, iyilik ve ihsanda bulunmak, övmek anlamlarına gelmektedir. Hamd ve medh kelimeleri, şükür kelimesinin eş anlamlısı olup her üçü de esas itibarıyla övmek ve yüceltmek anlamlarını ifade eder.
Sad İbni Ebu Vakkas radıyallahu anh şöyle dedi: Bir gün peygamberimizle beraber Medine’ye gitmek üzere Mekke’den yola çıkmıştık. Azvera denen yere yaklaştığımızda Resul-i Ekrem bineğinden indi. Sonra ellerini kaldırarak bir süre dua etti. Sonra secdeye kapandı. Uzunca bir süre secdede kaldı. Tekrar ayağa kalktı, yine ellerini kaldırıp bir müddet dua etti. Sonra secdeye kapandı. Bunu üç defa tekrarladı. Buyurdu ki: “Rabbimden dilekte bulundum ve ümmetim için şefaat niyaz etti. O da ümmetimin üçte birini bana bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek için secdeye kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim. O da bana üçte birini bağışladı. Ben de bunun üzerine Rabbime şükür secdesine kapandım. Sonra tekrar başımı kaldırıp Rabbimden ümmetimi bağışlamasını diledim. O da bana ümmetimin geri kalan üçte birini bağışladı. Ben de Rabbime şükretmek üzere secdeye kapandım.” Ebu Davud, Cihad 152.
Kadir kıymet bilmek, gördüğü iyiliğe teşekkür etmek insanların vasfıdır. Peygamber efendimiz, gördüğü iyilik sebebiyle insanlara teşekkür etmeyen bir kimseninim Cenabı Hakka şükretmiş sayılamayacağını ifade buyurmaktadır. İnsanların bize yaptığı iyiliğin asıl sahibi Cenabı Hak olmakla beraber, o iyiliğin görünürdeki sahibine teşekkür etmekle Allah’a da şükretmiş sayılmaktayız. Yüce Allah kuranında: “ Vakta ki, Rabbiniz size söyle bildirmişti. And olsun ki, şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım. Ve and olsun ki, eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir” buyurmuştur. İbrahim,7. Maddi ve manevi yönden her türlü nimeti veren Allah’tır. Allah’ın verdiği nimetlerin hakkının verilmesi gerekir. Bu da şükürle mümkündür. Sofrada yemeği yedikten sonra elhamdülillah demek te bir şükürdür. Ancak asıl şükür, Allah’ın verdiğini Allah için kullanmaktır. Ya Rabbi bu nimeti bana sen verdin. Senin verdiğin nimet ve imkânları senin rızana erişmek için kullanacağım, kullanıyorum demektir. İşte o zaman nimetler bereketlenir ve hayat güzelleşir.
Ayeti kerimede şükredilirse nimetlerin artırılacağı, nankörlük edilirse, nimetlerin sahibi olan Allah unutulursa, azabın çok şiddetli olacağı beyan edilmektedir. İmtihan dünyasında yaşıyoruz. Sahip olduğumuz her şeyle sınanıyor, deneniyoruz. İmtihan oluyoruz. Bir an sonra ne olacağımızı bilemediğimiz bir dünyada yaşıyoruz. Her şeyin Allahtan geldiğine inanıyor, hiçbir şeyin onun bilgisi dışında tezahür etmediğini ve etmeyeceğini yakinen biliyoruz. Bilmek zorundayız da. Bundan dolayı, sağlığın ve zamanın kıymetini, Allah’ın verdiği her türlü nimetlerin değerini bilmek önemli olduğu kadar onları Allah’ın rızasına uygun şekilde kullanmak, şükrün bir ifadesidir. Şükür, Allah’ı hatırlamak, her daim onu övmek ve yüceltmektir. Peygamberimiz (sas) bir hadisinde şöyle buyurmuştur. “Müminin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır. Sevinecek olsa, şükreder. Bu onun için hayır olur. Başına bir bela gelecek olsa sabreder. Bu onun için hayır olur.” Müslim, zühd 64. Müminin hayatında şükür ve sabır hâkim olmalıdır.. Asıl olan da bu dur. Müslüman, elindeki her türlü nimet ve imkânların asıl sahibi Allah olduğunu bilir. Hayatını idame ettirirken bu gerçeği korumaya çalışır. Zorluklar karşısında sabır ve metanetle sonucu bekler. Sahip olduğu nimetlere de şükrederek zamanını değerlendirir. Sonuçta mutluluk tablosu oluşur.
Tahsin ÖTGÜÇ- Emekli Müftü