SANATA, ŞİİRE, ERDEMLİ DURUŞA MERHABA
Bedrettin KELEŞTİMUR
Sanata, Şiire, Erdemli Duruşa, bir daha, yürekten gelen bir sesle, ‘MERHABA’ dedik.
Türkiye, Azerbaycan, Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Makedonya ve gönül coğrafyamızın dört bir yanından gelen, ‘şairlerimizi, Elâzığ Şehri olarak bir daha bağrımıza bastık’ Misafirperver bir şehir olan Elâzığ Şehri, Aytmatov’un o nezih ifadeleriyle, “Türk Dünyasının Manevi Azığı…” sözünü bir daha deruhte ettiler. Elâzığ Valisi ve Elâzığ Belediye Başkanının o yüksek hissiyatları özellikle de, ‘sahaya da yansımıştı…’ Her iki kurumun Kültür Müdürleri canla başla koşturuyorlardı.
Gelen misafir, sıcak bir ilgi bekler… Gönül alkışları bekler… Bizler, basın kültürünün içerisinden gelen insanlarız. Şu kaleme aldığımız ifadelerde tamamen gözleme dayanır. Bir bakıma, gösterilen bu yakın alaka/ hoşgörü/ tebessüm bir bakıma da, ‘şiire, sanata, edebiyata, musikiye/ veya sanatın yedi rengine duyulan erdemli duruşun ta kendisidir…’ Bu vesileyle de, huzurlu olduğumu söylemek isterim. Elâzığ Şehrimize gelen her şairimiz/ yazarımız/ mütefekkirimiz, aynı zamanda bu şehrin fahri elçileridir. Onların gönüllerinde nasıl yangınların koptuğunu geçmişten de bilirim.
Rahmetli üstat şairimiz Şeref Tan, şiir akşamlarının huzuru içerisinde;
“Arafesindeyiz kutlu bir günün
Yarın şirin Sivrice’de şölen car
Muhasebesini yaparsak dünün
Hesabını ak alınla veren var.”
Allah selamet versin, Şener Bulut ve Şeref Tan ikilisi bir müthiş fırtına gibiydi… Büyük bir aşkla, ihlasla, büyük bir sevdayla bu gecenin inkişafı için sarılıyorlardı. Bir daha onları yâd ediyorum.
Rahmetli Av. Fikret Memişoğlu’nun sözleri sanki 50 yıl sonrası için/ günümüz için yazılmış;
“Seferber olmuş ulus, yazı yabana doğru
Dün benden kaçan, bugün koşuyor bana doğru”
Bugün farklı birgün artık. Sanatı, Şiiri, Edebiyatı, Musikiyi seven, ‘bir ilim muhiti var’ Erdemli insanların güven dolu bakışlarıyla birlikte, katılımları var… T.B.M.M Kürsüsünde Elâzığ Milletvekili Prof. Dr. Erol Keleş’in, “28. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarını…” Türkiye’nin gündemine taşımalarıyla birlikte, ‘şaire ve sanatçıya verdikleri kıymet…’ takdire şayandır. Bu tavrı, şüphesiz bizlerde alkışlarız.
Bir ilim adamımız, Prof. Dr. Ramazan Korkmaz şöyle diyeceklerdi; “Ses mimarlarımız, o gece binlerce /milyonlarca yüreği bir yürek haline getirip bayraklaştırdılar…”
Bir yazarımız şöyle diyecekler; “Basra’dan çıkan bir kervanın Türkçe gibi zarif ve nazik bir dille Çin Hindine ulaşabileceğini gösteren gönülleri taçlandıran fetih burçlarına sahip dil!”
Gaspıralı İsmail, şimdi hayatta olsalardı ne derlerdi acaba, “Dil’de, İş’te, Fikir’de Birlik…” artık olgunlaşmış. Elâzığ Şehri, 33 yıldır, bu kutlu davanın bayraktarlığını yapıyor. Elâzığ Şehri için ne diyorlar; “Türkiye’nin sigortası…” Çok doğrudur efendim… Münevver insanlarıyla, şairleriyle bu şehir, ‘gaye ve ufuk insanlarını yetiştiriyor’
“Ramıl Ahmadov (Ramil Ahmed), Ibrahım Hajıyev (İbrahim İlyaslı),
Elvın Alızade (Elvin Alizade), Xuraman Muradova,
Mohammed Omar Mohlaldeen (Ömer Kazancı), Leyla Şerif Emin,
Nuralı Kholbutaev (Nuralı Kabul), Assel Ospan, Gayrat Majıdov, Sultanbek Kudaybergen,
Agrafena Kuzmina, İnci Okumuş, Talat Ülger, Şerif Kutludağ, Mehmet Sümer, Bülent Polat,
Mehmet Ali Kalkan, Gonca Yılmaz Hatunoğlu, Feyzullah Arslan, Süleyman Baydili,
Gökhan Bulut, M. Hüseyin Özer, Sündüs Arslan Akçay, Meltem Çapar Çiftçi,
Bukrenur Yılmaz, Ahmet Demir” beyleri can kulağıyla dinliyoruz. Her biri, sadece ‘milli kültür etrafında birleşiyorlar’ Bir kutlu şöleni Elâzığ şehrinde bizlere ‘Ahmet Yesevi ’den süzülerek gelen Hikmetli Sözleriyle ikram ediyorlar…’
Tarihimizde, kültürümüze, bu milletin irfan ocağının nasıl tüttüğüne, bin yılı bulan hasretine gözlerimi bir daha çevirdim; “Destanlarımıza bakınız; “Demiri Dövdük..” Dağları erittik, ayaklarımızın altına serdik, insanlığa hediye ettik koskoca medeniyetleri.. Masallarımız, kahramanlarla çocuklarımızın gözlerini büyüledi.. anne sütü gibi gönüllerini ferahlattı.. Gürbüz yiğitler çıktı, vatan coğrafyasında.. Ses verdiler, Ötüken yaylasından Ders aldılar, Ahmet Yesevi ’den.. Semerkant, Buhara rüyalarını süsledi, her dem.. Kaşgar, dillerini bezedi.. Aktılar, doğudan batıya doğru.. Bahar coşkusu içerisinde Yunusça dillendiler, Ahi Evran Konağı’nda yeni dünyalar/ yeni iklimlerle tanış oldular.. Şeyh Edebali, Emir Sultanlarla hayata barış oldular.. Fuzuli’den Nesimi’ye.. Şeyh Galip’den, Yahya Kemal’e bir yay kirişi gibi gönül iklimini sevdalarına gerdiler.. Bir hayat ki, Dede Efendilerde, Itrilerde billurlaştı…”
Şair, mısraları öylesine dokur ki, bal arısındaki işçilik ondadır!. İpek böceğindeki zevk ondadır! Her ilmikte can bulan renklerin senfonisi ondadır! Kelimelere, mana elbisesini giydiren o feraset; öyle bir heybetle tarihe yönelir ki, feryadına ses bulur!
İran Tebriz’den seslenen Türkçü şair, Nesir Payguzar ne diyor;
“Harput Asya’nın gül bahçesidir
Bu kadar güzellik onun besidir
O ki, şöhretini yüceltip arşa;
Kulaklara çarpan müzik sesidir
Harput ocağıdır güzelliklerin
Havası, kışta da yaz nefesidir
Konuşmaklarında saz havası var
Kucağında Hazar Baba Gölü var
Harput daralanmış nar tanesidir
Mısralar dizini simgesi olan
Nesir’in Harput’a alakasıdır…”
Üstat Dilaver Cebeci’nin, Harput’ta bir Gün isimli şiirinde;
“Müstezatlar, Hoyratlar sızlatırken geceyi
Geldi Harput ahengi kuşattı Sivrice’yi
Bu ahenk göç eyleyen bir kuşun ahengidir
Hasretten gönül dağlı Gakkoş’un ahengidir
Gakkoş coşkun bir âşık, yani sevgiden serhoş
Nezaketle asalet birleşip olmuş Gakkoş”
M. Ali Eşmeli, olan bütün Elazığlılara ithaf ettiği “Elâzığ” isimli şiirinden sadece birkaç mısra;
“Hazar’ından, nazarından, pazarından, aşk al;
İl budur; derd-i cehaletle savaşmış Elâzığ...
Kültürün dopdolu başkenti desem, çok görme,
İlm ü irfansa beden, can ile başmış Elâzığ...
Doğudan yükseliyor gitgide Harput güneşi,
Sıyrılıp her geceden fecre ulaşmış Elâzığ...
Şiirin tâcına konmuş bu Hûma, talihli,
Yedi kat gökte feleklerle dolaşmış Elâzığ...
İşte SEYRİ, yüce Türk ufkumuzun gayesi bu,
Aya kan kardeşi, yıldızla adaşmış Elâzığ...”
28. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında, güzelim çalışmalar, ‘maksadına ulaşmıştır’ efendim.
Burada bir daha emeği geçen herkesi kalbi ve hasbi olarak kutlarım efendim. Elâzığ Şehrimize gelerek bir büyük tarihi kurultayı gerçekleştiren şair, yazar, usta sanatçılarımız ve mütefekkirlerimize de kalbi tebrikler.
Elmas Yıldırım (1907-1952) Stalin zulmünden kaçarak Türkiye’ye gelen ve Elâzığ Şehrinde nahiye müdürlüğü, öğretmenlik gibi görevlerde bulunan bu vatan şairinin, 10 Kıta hacmindeki, “Kara Destanı”
Mutlaka okumalısınız. Sadece bir kıtasını sizlerle paylaşmak istiyorum;
Harap olmuş Buharası Başkenti
Matem tutmuş Semerkant’ı, Taşkent’i
Kendi söyler döker gözden yaş kendi
Ne ozan var, ne yazan, ne şaman hey
Koca Türk’ün düştüğü dert yaman hey”
17 Ekim 2025 Cuma Günü Elâzığ Şehrinde ki, “Omuz Omuza Veren kardeşlerimizin yürüyüşü…”
O kadar duygulandım ki… Gözyaşlarıyla bir daha merhaba diyorum, Şiire, Şiir Akşamına…